Ay: Mayıs 2014

Sineklerin Maskarası

Sperry 1950’lerde enteresan deneyler yapmış. Birinde mesela, bir operasyonla bir kurbağanın gözünü tepetaklak etmiş. Operasyon geçiren kurbağa, bir sinek gördüğünde, dilini sineğin aksi istikamete uzatıyormuş. Kurbağanın dili olsaydı ve kendisine dilini neden sineğe doğru değil de aksi istikamete uzattığı sorulsaydı, soruyu sorana aptal aptal bakacaktı muhtemelen. Çünkü o dilini sineğe doğru uzattığını zannediyordur. Demek ki

Alelacele, Ağır Aksak

Kızım aradı ve dün sözünü ettiğim deneyin bir başka versiyonunun yer aldığı bir videodan söz etti (http://www.cbs.com/shows/60_minutes/video/2306135617/born-good-babies-help-unlock-the-origins-of-morality). Videoda yer alan başka bir deney hakkında dikkatimi çekmeyi de ihmal etmedi. Videodan da görebileceğiniz gibi, bebeklere iki farklı mama sunuluyor ve birini seçmesi bekleniyor. Bebek seçimini yaptıktan sonra, farklı renklerdeki iki oyuncak ayı kendisine gösteriliyor. Bu oyuncak

İyiler, Kötüler ve Biz

6-10 aylık bebeklere, bir tepeye tırmanmaya çalışan bir üçgen videosu gösterilmiş. Gözleri olan bu üçgen, ilk iki denemede tepeye varamadan geri düşmüş. Üçüncü denemesinde ya kendisine —aşağıdan ittirerek— yardımcı olan bir çember sayesinde tepeye varabilmiş veya kendisini —yukarıdan ittirerek— engelleyen bir kare yüzünden yine başarısız olmuş. Bu videoyu seyreden bebeklerin büyük bölümü, video seyrettikten sonra

Havuzda…

Türkiye’de yaprak kımıldamıyordu. Her şey kontrol altında görünüyordu. Eğer sadece evin önündeki termometreye, barometreye, rüzgârgülüne bakarsanız, uzun vadeli tatil planları yapmaya mani hiçbir işaret yoktu. Ama bir yerlerde hava basıncı değişiyor, bir yerlerde bulutlar birikiyordu. Sonra ansızın Gezi oldu. Gezinin ilk günlerinde, Eskişehir’de bir kafede, Erdoğan’a yakın birileriyle oturuyorduk. Bir yandan twitterdan olup biteni izlemekteydiler.

Zar Tutmak Zar Tutanı Değiştirir

Geçen yıl bu vakitler Türkiye şimdiki Türkiye’yi hiç andırmıyordu. Nasıl bir Türkiye’ydi hatırlıyor musunuz? Bence yanılıyorsunuz, hatırlamıyorsunuz. Yani bir yıl önce Türkiye’yi nasıl görüyordunuz, onu hatırlamıyorsunuz. Hatırlayamazsınız. Hatırlayamayız. Ben de hatırlayamıyorum. Ama benim, izin verirseniz, bir farkım var. Bir yıl önce diyordum ki —başka birçok şeyin yanı sıra— “bir yıla kalmadan bugün Türkiye hakkında düşündüğümüz

Nixon ve Erdoğan

Geçende bir arkadaşım hatırlattı: Erdoğan Nixon’ı, en azından Oliver Stone’un anlattığı Nixon’ı andırıyor. Kendisinden önce gelenler, genellikle, makbul okullarda okumuş, doğru dürüst işler becermiş gibi görünen, makbul, kravatlı, Cumhuriyet çocukları idi. Buna mukabil Erdoğan —tıpkı Nixon gibi— en azından İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğuna oturana kadar, dişe dokunur bir performans sergilememişti. Sistemin makbul çocuklarına da

Tuhaf Bir Aşk İlişkisi

Erdoğan, kendisine oy verenlerin kaderini, ta en başından beri kendi kaderine ilikledi. Kendisine oy verenler hangi sebeple vermiş olurlarsa olsunlar, Erdoğan düşerse, sıranın kendilerine geleceğini hissediyorlar. Sıra kendilerine gelecek ve önlerinde, ödemek zorunda kalacakları bir fatura bulacaklar. Erdoğan, terk edilmemenin yolunu, aileyi borca sokmakta, müşterek borç yapmakta buldu yani. Tuhaf bir aşk ilişkisi… Sonra borç

Neden Hep Aleviler Ölüyor?

Peşinen söyleyeyim, bilmiyorum. Aslında çok tehlikeli bir soru bu. “Sormayayım” diyorum, aklıma düştükçe aklımdan uzaklaştırıyorum, “bak herkes sağduyulu davranıyor, sormuyor, sen de sorma” diyorum kendi kendime. Ama galiba sormayı erteleyemeyeceğimiz bir noktaya doğru hızla sürükleniyoruz. *** Google’a “neden hep Aleviler ölüyor” diye sorarsanız, soruya uygun bir tek sayfa çıkıyor karşınıza. Uludağ Sözlük’ten bir sayfa. Hâlbuki

Devir Değişiyor, Devran Aynı

Yılmaz Özdil’in ettiği laftan hoşlanmıyorsanız ne yaparsınız? Herhalde itiraz edersiniz, kendi tezinizi ortaya koyarsınız ve saire. Gidip de patronuna “şunu işten at” demezsiniz herhalde. (Şimdi birden bir kurt düştü içime, demezsiniz di mi?) Özdil’in kendisini bilmem ama Özdilgiller, karabudunun karşısında hezimete uğradıklarında, Paşa babalarına gidip ağlaşırlardı. Paşa babaları da durumdan vazife çıkarır, duruma el koyar,

Siyaseti Bırak Medyaya Gir

Eğer medya patronlarının kimi kapının önüne koymaları gerektiğini o kadar iyi biliyorsan, siyaseti bırak, medyaya gir. Sana mani olan mı var? Görelim boyunun ölçüsünü… O vakte kadar, kimi kapının önüne koyman gerekiyor, sen ona bak. Seninkini akıl sayar da, benzer bir akıl yürütürsek, polisin tuttuğu protestocuya tekme atan adamı kapının önüne koyamıyorsan, sen de aynı zihniyete