Bölgeyi iyi bilen, benimkiyle kıyaslanmayacak kadar malumat sahibi olanlar beni bağışlasınlar. Mevzu hakkında kâfi malumat sahibi olmadığımı bile bile bir şeyler diyeceğim için siz de bağışlayın. Ama —herhalde kabul edersiniz ki— bir şeyler demesem olmaz. Almanlık mesela, eğer Almanya’da yaşamış değilseniz, uzaktan bakıyorsanız, pekâlâ yekpare bir şeymiş gibi görünebiliyor. Öyle olmadığını idrak edebilmek için çaba
“Türkiye’de herkes futboldan ve siyasetten anlar” denir, kinayeli bir biçimde. Hangi konudan anlamaz? Sizi üzmeyeyim, ben söyleyeyim, eğitimden… Tuhaf ama, hayatınızda hiç futbol oynamamış da olsanız, tuttuğunuz takımın hangi sistemle oynaması gerektiğini, Türk futbolunun kurtulması için neler yapılması gerektiğini bilirsiniz. Oy vermekten oy vermeye katıldığınız siyasette de, her bir partilinin neyi eksik yaptığını, ne yapsaydı
Yanlış hatırlamıyorsam 1990’ların ilk yarısıydı. Ama önce biraz geri gitmek lazım. 1982 idi. Arjantin’de iyide iyiye köşeye sıkışan cunta, benzer duruma düşen her ahmaklar çetesinin yaptığı gibi, Falkland Adalarına asker çıkardı. Bir buçuk ay kadar süren vatanseverlik macerası, 600 küsur Arjantinli gencin hayatına mal oldu. Bilmiyorum hangisinin gencecik ve hayat dolu bedeninden kaç mermi çıkarıldı,
Bugün Gaziler Günü imiş. Bir gazi, anladığım kadarıyla birçok gazinin yaşadıklarını kendi ağızlarından derleyip kitaplaştırmış ve kitap, günün mana ve ehemmiyetine binaen, bugün piyasaya çıkmış. Yılmaz Özdil’den öğrendim (http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/yilmaz-ozdil/al-sana-referandum-2015887/). Özdil kitabın okunmasını ve okutulmasını vatan borcu olarak tespit etmiş. Eh, okuyamayacağım. Kendisinin yaptığı alıntılar bana kâfi geldi —istiap haddimi doldurdum. Hatta hepsini bile okuyamadım, içim
Malum, Barzani referandum yapmakta ısrarlı. Ben de gecelerdir uyuyamıyorum. Başımıza bir iş geleceğinden eminim de ne iş gelecek, pek bilemiyorum. Cehalet işte. Ve nihayet… Son dönemde hep olduğu gibi, her başı derde girenin imdadına yetişen Bahçeli, bilmem kaçıncı defa, yine imdada yetişti —yeni bir tweet katarıyla. Bir defa, malum referandumun, ta 1356’da Çimpe Kalesinin alınmasıyla
Süleymanların en muhteşemi sufle etmiş, Nagehanların en şeyi sütununda lazımı ikmal etmiş (http://www.haberturk.com/yazarlar/nagehan-alci/1633842-suleyman-soyludan-gelen-telefon). Siz İncek’te yaşanan rezaleti ona buna fatura ediyorsunuzdur ya, Erdoğan’a karşı darbe zemini için iyi saatte olsunlar yapıyor olabilir bütün bunları. Yaaa… Dolar alıp başını giderse, AKP’ye karşı darbe teşebbüsü. Düşerse? Bildiniz işte Erdoğan’ın ferasetli iktisat yönetimi. ABD Çağlayan hakkında tutuklama kararı
Önceki gün Ankara’da olanlar, güya lanetleme uğruna, sıradanlaştırılıyor. Zaten biz hep böyleymişiz de, mesela Taybet Ananın cenazesi de günlerce sokak ortasında beklemek zorunda kalmış da… Geçiniz. Önceki gün yaşanan kan dondurucu hadise, daha önce yaşadığımız hiçbir şeyi andırmayan bir şey. Biz, önceki gün olanla birlikte bir eşikten daha geçtik —artık her şeyin olabileceği bir yerdeyiz.
CHP’nin saygıdeğer Genel Başkanı kükremiş. Belki duymamışsınızdır “Bu yapılan insanlık dışıdır. En büyük tepkiyi Diyanet İşleri Başkanlığı’nın vermesi lazım. Başbakanın, Cumhurbaşkanın çıkıp ‘bu yapılan insanlık dışıdır’ demesi lazım. Defnedilen bir kişinin defnedildiği yerden tepkiler üzerine alınıp başka bir yere götürülmesi olayının bir başka örneğine tarihte ne tanık olduk ne duyduk” demiş. Mevzuu biliyor olmalısınız, Aysel
Kızkardeşim, Birikim’de Tanıl Bora’nın Mücahit Bilici ile yaptığı bir söyleşiye dikkatimi çekti (http://www.birikimdergisi.com/guncel-yazilar/8497/mucahit-bilici-yle-soylesi-istibdad-her-zaman-riyakarligi-milli-bir-spor-haline-getiriyor#.WbePRMhJa70). Herhalde son yazdığım yazıda devlet ile ilişkim hakkında söylediklerim yüzünden diye düşündüm. Söyleşi kışkırtıcı, okunmaya değer. Ama kendi hesabıma, son derece sıkıntılı birçok noktası var. Bugün biri üzerinden gideyim. Bilici bir yerde diyor ki… “Dindar bir ortamda büyüdüm. Eskiden din olmadan ahlâkın
Hayatım boyunca harcadığım zihinsel enerjinin çok büyük bölümünü, devletle didişmeye harcadım. Devletle, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile değil. Devletle didişmeye harcadım, “devleti nasıl ele geçiririm” diye de değil. Çok şematize etmeyi göze alacak olursam, devlet denen aygıt nasıl geriletilebilir diye kafa yordum yani. Nasıl geriletilebilir? Bir yanda, hangi kaynaklar nasıl kullanılabilir de devlet geriletilebilir diye sorulabilir.