Barzani’nin İşleri

Bölgeyi iyi bilen, benimkiyle kıyaslanmayacak kadar malumat sahibi olanlar beni bağışlasınlar. Mevzu hakkında kâfi malumat sahibi olmadığımı bile bile bir şeyler diyeceğim için siz de bağışlayın. Ama —herhalde kabul edersiniz ki— bir şeyler demesem olmaz.

Almanlık mesela, eğer Almanya’da yaşamış değilseniz, uzaktan bakıyorsanız, pekâlâ yekpare bir şeymiş gibi görünebiliyor. Öyle olmadığını idrak edebilmek için çaba harcamanız gerekiyor. Kürtlük ise, uzaktan bakıldığında bile pek monoblok bir şey değildi. Dört ayrı bayrak altında yaşamanın da bu halin zuhurunda çok müessir olduğu düşünülebilir.

Irak Kürtlüğü mesela, Türkiye ve Suriye’dekinden bir hayli farklı bir sosyolojiye sahipmiş gibi görünüyor. Ve Irak Kürtlüğü bile yakın geçmişe kadar en az iki farklı damara sahipmiş gibiydi, birinde Talabani, diğerinde Barzani akıyordu. Zamanla Kürtlük sahnesinde performans sergileyenler sadeleşti. Barzani ve PKK, sahnedeki diğer aktörleri muhtelif metotlarla tasfiye ettiler. Sosyolojinin parçalı hali herhalde ortadan kalkmadı ama hayaller, özlemler, stratejiler ve benzeri siyasallaştırılabilir faktörler açısından ciddi bir sadeleşme zuhur etti. Şu anda Kürtlükle temas etmek isteyen başka aktörler, isteseler de istemeseler de, ya Barzani veya PKK ve uzantıları ile temas etmek zorundalar gibi görünüyor. Her isteyenin kendi keyfine göre yeni bir Kürt aktör imal etme dönemi sona ermiş gibi…

Bu hale nasıl bir süreç içinde gelindi, teferruatı hakkında pek bir fikrim yok. Ama gelinmiş görünüyor. Gerek Barzani ve gerekse PKK, neredeyse kendimi bildim bileli sahnedeler ama hiçbir vakit şimdiki gibi bir düopol yoktu. Ve bu düopol, Kürtlüğün dünya borsasındaki değerinin hiç görülmemiş ölçüde yükseldiği bir dönemde gerçekleşti —o değer yükselişinde konjonktürün rolünü herhalde kendileri de inkâr edemez ama gerek PKK ve gerekse Barzani o değer artışında büyük rol sahibiler.

Düopolün iki ayağı simetrik değildi —zaten genellikle olmaz. Barzani uluslararası önemli aktörlerle —bu arada en çok da Ankara ile— iş tutup gücünü büyük ölçüde o ilişkilerden devşirirken, PKK’nın kendisini taşıyan ayağı sosyolojide idi. Bir vakittir roller değişiyor gibi görünüyor. PKK’nın büyük ölçüde Moskova ile sınırlıymış gibi görünen sığ uluslararası desteği hızla çeşitlendi ve derinleşti. Barzani’nin bütün baskılara ve telkinlere rağmen gerçekleştirmekte ısrar ettiği referandum, işte bence, PKK ile arasındaki rekabette değişen şartlara bir karşı hamle.

Çok basitleştirdiğimi kabul ediyorum. Elbette farkındayım, son derece saçaklı bir sürecin içinden geçiyoruz. Ama ana hatları itibariyle Barzani’nin ısrarının ardındaki temel motifin böyle bir şemanın içinden anlaşılır olabileceğini düşünüyorum. Özetlersek, referandum, Barzani’nin PKK’ya karşı bir hamlesi.

E, peki neden PKK’dan ve uzantılarından ses çıkmıyor?

Belki de çıkıyordur. Bölgede Hayırcılar ile boykotçular, bir biçimde, alttan alta PKK tarafından destekleniyor olabilir. Veya PKK, “Barzani sahneyi kursun, yönetmeni ayarlar, başrolü nasılsa biz kaparız” hesabı yapıyor da olabilir —öyleyse haklı çıkması hiç de düşük ihtimal değil ayrıca. Uzun tarihi boyunca destek ayağı sosyolojide (yani seyircide) olan PKK’ya, şimdi sahip olduğu şatafatlı yönetmen desteği her şeye kadir görünüyor olabilir mesela. Ama bana en muhtemel görüneni, Barzani’nin ön alması karşısında, PKK dâhil diğer bütün aktörlerin paralize olması. Kürtler nihayet bir devlet sahibi olma noktasına gelmiş ve Barzani de o ihaleye talip olmuş. İhaleyi iptal ettirmek çok müşkül. Böyle bir tezgâha ortak olan, kolaylıkla lanetlenebilir.

***

Referandum mevzuunda düşündüklerim bunlar. Hissettiklerime gelince… “Zamansız” olduğunu hissediyorum. “Zamansız” deyip duranların hesapları ile benimki ne kadar örtüşüyor, bilmiyorum.

Zamansız olduğunu hissetmeme sebep olan ne ki diye eşeleyince…

Bölgede oynanan oyun, bir süredir, orta sahaya sıkışmış, kimsenin gol pozisyonuna giremeyeceği bir oyun gibiydi. Barzani bir atağa heveslendi. Pozisyona girebilirse girecek, gol atabilirse atacak ama topu kaptırırsa, defansının arkasında geniş boşluklar meydana gelmiş olacak, bu defa da karşı atak… Heyecan. Adrenalin. Filan.

Hissettim ki, hâlâ, eğer doğru dürüst bir hazırlık yaparsak, bölgenin halkları olarak, kendi bölgemizin tanziminde bizler belirleyici olabilirmişiz diye varsayıyormuşum. Türkler, Kürtler, Araplar ve irili ufaklı başka kim varsa… Bu sıkışmışlıktan bambaşka bir tasavvur, yepyeni bir asabiye filan çıkarılabilmiş filan gibi… Eğer şimdi, hazırlıksızken oyun değişmese, oyunun bu ortaya sıkışmışlığı değişmese, karar anı biz hazır olana kadar gelmese, sanki…

Ham hayaller yani.

Neticede, hep söyleyip duruyorum güya, bu tür durumlarda yapılan hazırlıkların, planların filan hiçbir manası yok. Anlık hamlelere anlık hamlelerle cevap verecek kabiliyetin ve o cevapları vermek için ihtiyaç duyacağın yığınağın yoksa, yanmışsın. Var mı? Yok.

Barzani diş macununu tüpten çıkardı. Oyuna heyecan geliyor diye sevinmemiz, mutlu olmamız gerekiyordu. Kendimizi gösterme fırsatı ortaya çıkacak filan diye. Ama hepimiz endişeli ve telaşlıyız. Çünkü sahneleyecek, sergileyecek meziyetlerimiz yok. Barzani ile PKK maç yapıyor. Barzani gol atarsa başta Ankara olmak üzere —ve Barzani de dâhil— hepimiz gol yiyeceğiz. PKK gol atarsa yine başta Ankara olmak üzere —ve PKK da dâhil— hepimiz yine gol yiyeceğiz.

Mercimek kadar aklıyla Barzani’yi PKK’ya karşı kullandığını zanneden AKP, görünen o ki, referanduma karşı. MHP diye bir şey kalmadığına göre onu hesaba katmaya bile değmez ama bir vakitler MHP’nin tabanı olan sosyoloji, zaten, Kürt bir şey kazanırsa diye tetikte —Kürt kazanmasın da, dünya yanmış dert değil. Tastamam aynı hassasiyetleri paylaşan CHP’nin yegâne derdi katarın lokomotifi değil de vagonu olmak zorunda kalmış olmasında. HDP, gördüğüm kadarıyla, elektriklenmiş Kürtlüğün dışına çıkmaya hiç hevesli değil —hevesi olsa kabiliyeti elvermiyor.

“Dua edelim” diye ima ediyor —ima etmek ne kelime, açıktan talep ediyor— malum zevat. Dua edeceğiz de işler yoluna girecek. E, işler öyle yoluna giriyorsa, mesela TEOG’u kaldırmak için filan niye seferber oluyorsunuz, dua edelim de TEOG gibi manasızlıklar tekrarlanırken çocuklarımıza zarar vermesin. Olmuyor mu? Olmaz tabii. TEOG mevzu olduğunda neden olmuyorsa, şimdi de tastamam aynı sebeple olmaz.

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et