Gül Gibi…

Malum 367 krizi ve e-muhtıra sonrasında yapılan 2007 seçimlerinde AKP’nin biricik kozu, “başı secde gören Cumhurbaşkanı istemiyorlar” idi. Seçim bildiğiniz gibi neticelendi. Seçim ertesinde Ankara’da bir ofiste tartışırken, “Erdoğan’ın Gül’ü Cumhurbaşkanı yapmak istemediğini, gücü yeterse yapmayacağını” iddia ettim. Ofiste bulunanların önemli bir bölümü 367’cilere ve e-muhtıracılara fena halde öfkeli olanlardan idiler. Söylediklerimi büsbütün manasız buldular, “kardeşim Abdullah Gül”ü hatırlattılar ve saire…

Tam olarak ne kadar sürdü hatırlamıyorum ama birkaç gün böyle geçti. Neticede Abdullah Gül’ün işinin zannedildiği kadar kolay olmadığını çok kişi idrak etti. Ve elbette Abdullah Gül de —ve Bülent Arınç da… Sonunda Gül, “bu seçim benim Cumhurbaşkanlığım için kazanıldı” diyerek sahaya çıktı ve “Gül gibi Cumhurbaşkanımız” oldu. Erdoğan’ın kaybettiği muharebelerden biriydi…

O günlerde Erdoğan’ın Abdullah Gül’ün defterini dürmeye hevesli olduğunu bugün artık hepiniz biliyorsunuz. Ama Gül’ün Cumhurbaşkanı adaylığını —dolayısıyla Cumhurbaşkanlığını— kaptırmamak için nasıl dövüştüğünü muhtemelen bilmiyorsunuzdur. Ne kadar kararlılıkla, ne kadar çok şeyi göze alarak…

Bunu bir kenara yazın.

***

CHP’ye “Anayasa’ya aykırı ama…” diye diye, milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması lehine oy kullandırıldı —Kılıçdaroğlu tarafından… Kullandıkları oy pek azının içine sinmişti ama dışa vuran da pek yoktu. Derken Enis Berberoğlu tutuklandı ve CHP’nin içinde öfke zirve yaptı. CHP’li vekillerin önemli bir bölümü Genel Merkeze gidip Kılıçdaroğlu ile hesaplaşmaya kalktı. Haber Genel Merkeze, vekillerden önce vardı. Kılıçdaroğlu, vekiller gelmeden önce, siyasi hayatının en yaratıcı hamlesini yapıp, Adalet Yürüyüşü diye bir şey icat etti.

Bunu da, az önce yazdığınız şeyin altına yazın.

***

Türkiye’de iğrenç şeyler oluyor. Şehirler bombalandı, zanla insanlar tutuklanıyor, neyle suçlandıklarını bile öğrenemeden aylarca içeride yatıyor, her muhalif ses terörist veya hain olarak damgalanıyor, memleket aylardır KHK’larla idare ediliyor, OHAL ilanı gerekçesiyle alakasız konularda —kanunsuz olarak— KHK’lar çıkarılıyor, KHK’lar kanuni süre içinde Meclise getirilmiyor, getirilmesine tenezzül bile edilmiyor, adam “ne var bunda, KHK’lar zaman kazanmak için, sonunda Meclise geliyor” diyebiliyor hepimizin gözünün içine baka baka…

Ne Gül’den ve ne de Kılıçdaroğlu’ndan çıt yok. Kendilerine sorsanız, üstlerine düşeni yapıyor, sorumluluklarını yerine getiriyorlar. Delil mi istersiniz? Şurada şöyle demiş, burada böyle tweet atmışlar. Filan.

Ama kendi Cumhurbaşkanlıkları veya CHP Genel Başkanlığı tehlikeye girdiğinde, hiç de şöyle demek, böyle tweet atmakla kifayet etmemişlerdi. Pek kararlı, pek dövüşken, pek yaratıcı idiler…

Kimsenin, hele Gül veya Kılıçdaroğlu’nun, suçsuz günahsız yere, OHAL gerekçesiyle hiç alakası olmayan sebeplerle işinden atılan akademisyenleri, işini kaybettiği için açlık grevi yapan Gülmen ve Özakça’ları kendi siyasi ikbalinden daha çok önemsemesini bekleyecek kadar saf değilim. Mesele Gül veya Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’ın keyfi iktidarı yüzünden başı derde girenlerin hukukunu önemsememeleri değil. Mesele… Böyle bir keyfi iktidar yüzünden başı derde girenleri önemser görünmeye bile ihtiyaç duymadan koltukların kazanılabiliyor, koltukların korunabiliyor olması.

Meselenin çözümü, başı derde girenlerin meselesini şahsi meselelerinden daha çok önemseyecek insanlar bulup onların peşine takılmak değil. Öyle insanlar yok. Var iseler, onlarla, onlara güvenip siyaset yapılmaz. Meselenin çözümü, bir siyasinin ikbalini, ancak zulme uğrayanların derdini dert etmesine irtibatlayacak bir sistemin kurulmasında. Gerek Gül ve gerek Kılıçdaroğlu, icap ettiğinde, kendilerini tehdit altında hissettiklerinde, pek dövüşken, pek kararlı, pek yaratıcı olabildiklerini ispatladılar. Eğer —mesela— Gülmen ve Özakça’nın uğradığı zulüm onların siyasi ikbalini tehdit edebiliyor olsaydı, Gülmen ve Özakça işlerini kaybettiklerinde veya açlık grevine başladıklarında veya açlık grevi yapıyorlar diye tutuklandıklarında… Muhtelif safhaların herhangi birinde Gül veya Kılıçdaroğlu böyle bir tehdit hissetmiş olsalardı…

Demek ki…

Bu durumlara hiç düşmeyecektik.

Neyse biz, zulme uğrayanların menfaatini kendi menfaatinden öne çıkaracak kahramanlar arayaduralım…

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et