Fonlar

Malumunuz “dışarıda” fevkalade zehirleyici bir hava var. Evinizde oturun, camı çerçeveyi sıkıca kapatın, dışarı çıkan zehirleniyor. Daha kötüsü, o zehrin imalatçıları, evlere sızmak için de alengirli işler işliyor, demokrasi, özgürlük filan gibi tehlikeli yönelimleri olanları fonlayarak evlerin “içine” de sızmaya çalışıyorlar. Allahtan evlerin içinde, en azından bazı evlerin içinde, bu menhus emellere karşı uyanık olanlar

Erdoğan vs Kılıçdaroğlu

Diyelim üçüncü katta oturuyorsunuz, tuvalet gideri tıkandı. Üst katlardan gelenler de sizin banyonuza yayılıyor. Banyodan taştı, eve yayılıyor. Tesisatçı çağırdınız. Ne yapmasını beklediğiniz belli, her şeyi eski haline getirsin. Kendisinden şairane bir şeyler beklemezsiniz yani. Benzer bir halle kırk defa karşılaşsanız, kırk ayrı tesisatçı gelse, yapıp ettiklerine bakarak hangisinin iyi, hangisinin kötü olduğunu teşhis edebilirsiniz.

Akşener’in Akıbeti

Akşener bir iş işledi. Partisinin ideolojisinden, Akşener’in siyasi CV’sinden, masanın HDP ile iletişimine ambargo koymuş olmasından rahatsız olan kim varsa, gördüğüm kadarıyla istisnasız bir biçimde, “oh, ne iyi oldu, Akşener intihar etti” mealinde sevinç çığlıkları atıyor. Anlaşıldığı kadarıyla kendilerine son derece mantıklı görünen aritmetik işlemlerle tabloyu tahlil ediyor, Kılıçdaroğlu’nun seçimi yine de kazanabileceğini ”hesaplıyorlar”. Kaybedilirse

Akşener’in İşleri

Bay Erdoğan (derken aklıma geldi, hükümet istifa) malumunuz, nazdan nazik bir iktidar kurmuş durumda. Fenerbahçe taraftarı tribünlerde bağırırsa mesela, nezle oluyor. Kayseri deplasmanına gidecek olursa maazallah zatürree olabilir. Sonra da bu adamı bir “siyasi deha” olarak pazarlıyorlar. Kim pazarlıyor? Yemlediği, şeyinin kılı olmaya razı mahlûkat pazarlıyor, amenna. Ama mevzu onlarla başlamadı. O vasıfsızların üzerinde tepineceği

Hâlâ Nasıl Bu Kadar Destekçisi Var?

Şu berbat “deprem sonrası performansına”, şu ekonomiye, şu… Neyse, her şeyimizin dökülüyor olmasına bakıldığında nasıl oluyor da AKP (yani bay Erdoğan) hâlâ anketlerde bu oy oranlarına sahip görünüyor? Eminim bu soru, hepinizin aklına sıklıkla düşüyor. WhatsApp gruplarınızı da sıklıkla meşgul ediyor. Esasen cevabı biliyorsunuz, herkes biliyor. Memleketin ekonomisi yağma üzerine kurulu, geniş yığınlar yağmadan şu

Çok Aklı Olanlar

Her sabah, “bugün kendime hâkim olacağım, zıvanadan çıkmayacağım” diye kalkıyorum. Ne mümkün! İskender Aruoba T24’te kendi teşhis ettiği problemi şıp diye çözmüş. Arada da daha büyük ölçekli problemler için reçeteyi vermiş. Ulu yüce Atatürk’ün izinden gidip karma ekonomiyle… Çünkü biz henüz San Fransisco seviyesinde değilmişiz. O seviyeye gelince… Ulu yüce Atatürk’ün izinden çıkıp piyasa ekonomisini

Küçük Gölün Büyük Balıkları

Ayşe Çavdar, İslamcıların şehirle ilişkisinin kısa tarihini özetlemiş, ben öyle anladım. Eh, itiraf etmek gerekir ki günün mana ve ehemmiyetine, yani tecrübe etmekte olduğumuz rezilliğe uygun bir mevzu ve Çavdar’ınki de şık bir kavramlaştırma olmuş. Zannedilmesin ki kifayetsiz küfürbazların bağırıp çağırarak, korkutarak, yasaklayarak ayıplarını ve suçlarını örtme çabalarını görmüyorum, onlar hakkında yazma mecburiyetinden kurtulmak için

İmar Barışı Meselesi

Filanca tarihte bir torba yasanın içinde imar barışı geçirilmiş, muhalif mebuslar da ona olumlu oy vermiş… Filan… Sonra bana “neden okumuş çocuklarla bu kadar uğraşıyorsun” diye sitem ediyorlar. Yahu ben ne yapayım? Nasıl tutayım dilimi? Kadının Çeşme’de bir arazisi var. İçine bir bina dikmek istiyor, mevzuat izin vermiyor. Kadına akıl veriyorlar, “hemen dik, seçimden önce

Haddini Bilen Bir Adam

Bay Erdoğan’ın en belirgin özelliği, haddini bilmesi. Şöyle düşünün, eğer yeterince zeki, akıllı, güçlü, zevkli, çevik, yaratıcı, mahir biri olduğunuzu varsayıyorsanız, bu vasıfların gerektiği durumlarda şartları kontrol etmeye kalkmazsınız. Diyelim pazınıza çok güveniyorsanız, sokak ortasında bir kabadayı size —veya çaresiz bir ihtiyara mesela— sataşırsa, “bir bakayım bakalım etrafta bunun arkadaşları var mı, şu taşı da

Kötücül Bir İlah

Bay Erdoğan… Diye başlayacaktım ki… Açıklama ihtiyacı doğdu. Bu kalıbı Erdoğan’dan ilham alıp da kullanıyor değilim, ta 2009’da kullanmıştım, telif borcum yok yani. Esasen şahsına hep böyle hitap etmek derdindeydim, o vakitler kendisine saygı duyduğum biri ifadeyi fazla sarkastik bulmuştu, ben de ne yazık ki kendisine itibar etmiştim. Neyse, bay Erdoğan böyle bir dönemde siyasi