?
Altmışımda beni yirmilerime döndürdünüz, yirmilerimde yazdığım gibi yazmak geliyor içimden.
Çok acı çekiyorsunuz besbelli. Çok acı çekiyorsunuz. Sıradan insan donanımına sahip olmadan dünyaya insan suretinde salıverilmiş olmak —yüzünüzden, sesinizden, dilinizden besbelli— çok acı verici. Ancak bir balığınki kadar akılla, bir kedininki kadar vicdanla ve ancak bir köpeğe yakışabilecek sadakat duygusundan gayrı hiçbir şeye sahip olmadan insan suretine sahip olmak… Besbelli katlanılır değil.
Çok acı çekiyorsunuz besbelli. Çektiğiniz acının büyüklüğü ve çaresizliği, sizin sebep olduğunuz acılarımı unutturuyor bana. Zannettiğiniz gibi, kendi yaşadığınızdan bildiğiniz gibi değil. Yani “onlarınki daha büyük, oh olsun, halime şükredeyim” filan diyor değilim, “böyle bir acıya maruz kalmak nasıl bir şeydir” diye içim acıyor. Kendi acımı unutuyorum.
Sonra… Sizin acılarınızı hafifletememenin acısı büyüyor yüreğimde.
Dahası…
Çok acı çekiyorsunuz besbelli ama çok daha büyük acılar çekeceksiniz. “Vay ne yaptık biz” filan diyecek değilsiniz, yine yanlış anlama olmasın. Asla sahip olmadığım, asla talip olmadığım iktidarınızı kaybetmenin acısı dağlayacak yürek niyetine size monte edilmiş olan o şey her neyse onu… Ve ben, eğer yangın yerine döndürdüğünüz bu ülkede her yaptığınıza rağmen küllenmeye yüz tutan her köz parçasına benzinle koşuşmanızdan sağ çıkabilirsem, kardeşlerimle, sevdiklerimle, sevmeyi bilen dostlarımla birlikte, sizin için üzülmeyi sürdüreceğim.
Aslında bütün eklem yerlerimi, damarlarımın düğüm noktalarının hepsini, bütün sinir uçlarımı, her bir hücremin çeperini zangırdatan, tarifsiz bir öfke duyuyorum sizi gördükçe, duydukça, hatırladıkça. Yine de öfkemi unutacak, çekeceğiniz acı karşısında kahrolmayı sürdüreceğim.
Nereden biliyorum?
12 Eylül sonrasında, 28 Şubat’ta yaşadıklarımdan biliyorum. O vakitler de duyduğum öfkenin, bedenimi bir daha bir araya gelemeyecek biçimde dağıtacağından endişe ediyordum. Nasıl hatırlıyorum? Yazmıştım, oradan hatırlıyorum. Yazmasaydım herhalde o öfkeyi tamamen unuturdum. Ama o vakit öfkelendiğim kim varsa, hepsine yürek dolusu acıdım sonra, hâlâ acıyorum. Çektiğiniz ve çekeceğiniz acılar karşısında duyduğum acıyı hep yaşadım, yaşayacağım.
Siz bilmezsiniz, insan olmak öyle bir şey.
28 Şubat’ta size “siz bilmezsiniz demokrasi şöyle, din böyle bir şey” diyenlere “siz bilmezsiniz, insan olmak başka türlü bir şey” dedim hep, türlü kelimelerle. Şimdi sizden olmadığını düşündüğünüz herkese “siz bilmezsiniz, memleket yönetmek şöyle, intikam almak böyle bir şey” deyip duran size de aynı şeyi —tekraren— söyleyeceğim: Siz bilmezsiniz, insan olmak başka türlü bir şey.
Ve besbelli, insan suretinde doğup, dünyaya insan suretinde salınıp insanlıktan nasibi olmamak, çok fena acıtıyor canı.
***
“Allah belanızı versin” demek geliyor içimden, diyebilsem belki de rahatlayacağım. Belki hepimiz rahatlayacağız, çünkü bir biçimde ödeşmiş olacağız.
Diyemiyorum, çünkü Allah zaten vermiş belanızı, daha nasıl bir bela gelebilir ki bir varlığın başına. Kendisini peygamber zanneden bir meczubun bir aferinini almak, onun dağıttığı ihsanlardan —artık koltuk mu olur, ihale mi, sadaka mı, neye hayaliniz eriyorsa— hisse kapmak için insan türüne bahşedilmiş ne varsa hepsinden caymaktan daha büyük bela ne olabilir ki?
Bütün bunları yüzünüze söylesem, yani hani o normal bir insanda yüz neredeyse orada olan ve normal bir insanda yüz nasıl bir şeyse onu andıran şeyinize… Mevcudiyetinin hiç farkında olmadığınız bir âleme, ağız görünümlü şeyinizden bir yığın biçimsiz ses dökülecek, İzmit Körfezine dökülen fabrika atıkları gibi… Mevcudiyetinin hiç farkında olmadığınız için nasıl kirleniyor olduğunu da fark etmediğiniz, fark etseniz zaten böyle kirletmeye sizin bile razı gelemeyeceğiniz o âlem, hepimiz için elzem olan, tertemiz kalmadığı takdirde hep birlikte zehirlendiğimiz o âlem, kafatasınızın içine beyin niyetine sokulmuş o tuhaf şeye her nasılsa lafmış gibi görünen biçimsiz seslerinizle biraz daha kirlenecek. “Ama bize şunu yaptılardı” filandan başlayıp, “sen bilmiyorsun, ne dalavereler dönüyor”lara kadar gidecek zırvalıklarınız.
Siz bilmezsiniz, insan lisanın ta kendisidir. İnsan lisandır. Âdem Rabbinden kelimeleri karşılayıp aldı ve öyle insan oldu.
Niye acı çekiyorsunuz, niye böyle tarifsiz acılar çekiyorsunuz, niye çok daha fazlasını çekeceksiniz, biliyor musunuz? Bilemezsiniz. Bilmek için bir lisana sahip olmak lazım. İnsan olmak…
Kendisini peygamber zanneden, kendisini peygamber yerine koyduğunuz salağın birinin “hah ben milli iradeyi şöyle tarif ettim, oldu” dediğinde oldu zannetmesine, “o halde demokrasi de şu olsun, buna terörist diyelim, adalet bizim hırsızlığımızın takip edilememesine densin” diye her gün lisanın ırzına biraz daha geçmesine alkış tutup, “ben de kalkınma konusunda bir tarif buldum” deyip ona yaranmaya çalışmakla ne yapıyor olduğunuzun farkında değilsiniz. Artık asla farkına varamayacaksınız, çünkü farkına varmayı da keyfinize göre tarif edip, o akıl yerine koyduğunuz şeyle, problemi çözebileceğinizi zannedeceksiniz.
Siz bilmezsiniz, insan olmak başka bir şey. İnsan olmak, her şeyden önce ve her şeyden sonra, bir lisana sahip olmak demek. Lisanını kaybetti miydi bir insan, aklı artık bir balığınkine, vicdanı bir kedininkine denklenir. Ama sadakat için lisan şart değil. Lisanınızı kaybettiniz miydi artık, bir köpek gibi, sahibinizin kapısının önüne yatıp, keyfi olduğunda önünüze atacağı bir kemiğe sevinçle havlayabilirsiniz.
Sevinç?
Evet, sevinç ama acıyı hafifletmiyor değil mi? İnsan suretinde yaratılıp bir köpek gibi yaşamak, besbelli çok acı veriyor.
Size bir şey diyeyim mi, dediklerimden hiçbir şey anlamadığınızı bile bile, size bir şey diyeyim mi? Daha acısı var. Devran dönecek, sahibiniz artık orada olmayacak. Ama siz, size kemik atacak kimse kalmadığında da hep köpek kalacaksınız. “Ah ne ettik de insanlığımızı trampa ettik” bile diyemeyeceksiniz, “sana da aynı sadakati sergilerim” diye kapının yeni sahibine yaltaklanacaksınız. Birçoğunuza iltifat etmeyecek. Hem köpek, hem aç kalacaksınız.
Ben, bin yıl sürecek 28 Şubat’ın kapısından sebeplenirken şimdi aç kalmış köpeklerin hem köpekliği ve hem de açlığı için, katmerlenmiş acıları için, onların acılarına merhem olamadığım için acı çekiyorum. Oradan biliyorum, eğer bu yangından sağ çıkarsam, sizin için de benzer acıları hissedeceğim.
Siz bilmezsiniz, insan olmak öyle bir şey.