Ahali ve Denetim

Murat Belge kendisinin ve kendisi gibilerin hep yaptığını yine yapmış (http://www.taraf.com.tr/ic-ve-dis-ayirimi/). Yani ne yapmış? Türkiye ahalisi ile mesela Fransa’nın aydınlarını, yönetici elitini mukayese etmiş. Fransa’nın adını vermemiş bu defa ama “Türkiye’de böyle, başka yerlerde değil” demiş mealen ve o başka yerlerin nereleri olduğu az çok malum.

Türkiye’nin ahalisinin, Belge’nin mukayese ettiği açıdan bakıldığında, Fransa veya İngiltere ahalisinden çok farkı yok. Amerika ahalisi, Türkiye’nin veya Avrupa’nın ahalisine kıyasla çok daha vahim üstelik.

Ama…

Fransa’da ahalide birikmiş enerji Erdoğan benzeri birinin arkasına hizalandığında, devreye, onu dengeleyecek/denetleyecek mekanizmalar giriyor. Mekanizmalar dediğimiz şey de, büyük ölçüde, aydınlardan teşkil edilmiş şeyler.

Türkiye’de o mekanizmalar hiç olmadı diyemeyiz. Ta Osmanlı’da bile vardı öylesi mekanizmalar. Cumhuriyet pratiği, Osmanlı’dan devreden mekanizmaları –görünüşe göre hızla yol almak, aradaki farkı bir an önce kapatmak gibi bir motivasyonla– etkisizleştirdi. İktidarı denetlemesi gereken mekanizmaları iktidarı yedekleyen mekanizmalar haline getirdi. Devrim öylesini gerektirir, itirazım yok. Ama devrim dediğin şey seksen yıl sürmez. Uygun bir mola yerinde terk edilmesi gerekiyordu bu zararlı kargonun.

Somutlaştırayım.

Çetin Altan mesela “köylülere tenis oynatmak”tan söz ederken, memleketin ortalaması ile Fransa’nın seçkin yüzde birini mukayese ediyordu. Bu tutum, bu kadar yavan bir biçimde olmasa da, Cumhuriyetin aydın kadrolarını işgal eden herkesin tutumuydu. (Çetin Altan’ı kıymetli kılan da, zaten, başkalarının laf kalabalığı arasına gizledikleri zırvalıkları, laf kalabalığından ayıklanmış halde söyleyebilecek kadar meczup olmasındaydı.)

Ne yapmış oldu Cumhuriyet aydınları? Ahalinin baştan çıkarabileceği yönetici eliti denetleyip frenlemek yerine, yönetici elitin arkasına geçip ahaliyi biçimlendirmeye kalkmış oldular.

Denetlenemez iktidar, 82 rejiminin düzenlemeleri ile tamamen başına buyruk olma imkânını kazandıktan sonra çökeceği yere, bir nesil içinde çöktü. İktidarı asla almaması gerektiğine karar verilmiş olanlar iktidarı ele geçirince…

İşte şimdiki hale geldik.

Neticeten…

Fransa ahalisinin Türkiye ahalisinden farkı yok. Fransa’yı uluslararası arenada yalnızlaştıracak uygulamalara çok teşneler. Biri gelse ve çoğu Müslüman olan göçmenleri Fransa’dan sepetlese… Şöyle güçlü bir lider olsa… Ve saire…

Ama Fransa’da bu tür kestirme çözümlere, kurnazlıklara mani olmaya kararlı bir kesim var ve yeterince güçlüler. Fransa’nın savrulmasını onlar engelliyorlar.

İşin anahtarı şurada: Fransa’nın aydınları, bu işi yaparken, Fransa ahalisini dönüştürmek filan gibi manasız işlere kalkışmıyorlar. Siyasi erkin Fransa ahalisi tarafından baştan çıkarılmasına mani oluyorlar, o kadar.

***

Modernleşmek ile modernleştirilmek arasında böyle bir fark var.

Modernleşmek, yukarıda sözünü ettiğim türden mekanizmaların, rol dağılımlarının da inşası demek. Elbette modernleşmenin birçok bileşeni var ama biri de bu.

Modernleştirilen toplumlarda ise, aydın kadrolarını işgal edenler, zaten baştan çıkmış, modernleşme projesi tarafından baştan çıkarılmış, gerçeklikle, hayatın tabii akışıyla irtibatını kaybetmiş olan iktidarın meşrulaştırılması, pekiştirilmesi işini üstleniyorlar. O vakit iktidar denetimsiz kalıyor. 1923’te denetimsizdi, 1940’larda denetimsizdi, 1950’lerde DP’nin eline geçtiğinde de denetimsizdi, 60’da denetimsizdi, 80’de denetimsizdi, 28 Şubat’ta denetimsizdi ve şimdi de öyle.

1950’lerde ve 1980’lerde olduğu gibi şimdi de, kendilerini aydın olarak niteleyenler iktidara muhalifler. Ama kendilerine iş olarak seçtikleri şey, Şekil 1’de de görüldüğü gibi, hâlâ ahaliyi dönüştürmek. Ahali böyleyse, onlara göre, zaten ört ki ölem.

Ahalide problem yok. Problem mekanizmalarda…

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin