Akşener’in İşleri
Bay Erdoğan (derken aklıma geldi, hükümet istifa) malumunuz, nazdan nazik bir iktidar kurmuş durumda. Fenerbahçe taraftarı tribünlerde bağırırsa mesela, nezle oluyor. Kayseri deplasmanına gidecek olursa maazallah zatürree olabilir. Sonra da bu adamı bir “siyasi deha” olarak pazarlıyorlar.
Kim pazarlıyor? Yemlediği, şeyinin kılı olmaya razı mahlûkat pazarlıyor, amenna. Ama mevzu onlarla başlamadı. O vasıfsızların üzerinde tepineceği zemin, bu zavallı adamı bir türlü yenemeyenler, “ne yapalım adam bir siyasi deha” manasına gelecek laflar edip tutumlar sergiledikleri için mümkün oldu. Yani önce Baykal, ardından Kılıçdaroğlu mümkün kıldı bay Erdoğan’ın (yine aklıma geldi, hükümet istifa) siyasi deha olduğu şayiasını.
Tekrarlayayım, bay Erdoğan (hükümet istifa) gemisini ancak havuzda yüzdürebilecek bir kifayetsiz kaptan ve —geçende de dediğim gibi— haddini biliyor. Denize açılmaya kalkmıyor, memleketi havuzlaştırmaya çalışmayı tercih ediyor. Hukuksuz, kanunsuz işler yapıp, sizin/benim sokakta memnuniyetsizliğimizi dile getirmemizi imkânsızlaştırıyor mesela.
Ve elimizde, bu bay Erdoğan’a (hükümet istifa) defalarca, ağır bir biçimde yenilmiş bir Kılıçdaroğlu var. O gemisini havuzda bile yüzdüremeyeceği için, bir oyuncak gemiyi küvette yüzdürerek tatmin oluyor. Gemi mi? Gemi. Yüzdürmek mi? Yüzdürmek. O halde… Kılıçdaroğlu’nun yaptığı şey de… Siyaset.
Tabloyu netleştirelim, memleketin insanı konuşursa, yani her şeyi ve herkesi kontrol etme şanslarını kaybederlerse iki kazı gütme kabiliyeti olmadıkları ortaya çıkacak olan iki zavallının elindeyiz. Biri “depremde siyaset yapmayın, statlarda siyaset yapmayın, makyajım bozuluyor” diyor, öteki de “bakın birbirine benzemez iskambil kâğıtlarından nasıl dehşetli güzel bir kule yaptım, asrın başarısı, nefes almayın, yıkılırsa mesulü siz olursunuz” diyor hanidir. Bir toplum olmasa, siz/biz olmasak, pekâlâ güzel güzel işler işleyecekler, adına siyaset diyecekler yani.
Sittin senedir dişe dokunur herhangi bir şeyi başaramamış, dandik rakipler kurultayda karşısına çıkarsa onlara karşı bile kazanamayabileceğinden korktuğu için kendisiyle yarışmalarına mani olmuş, bay Erdoğan’ın (demiş miydim, hükümet istifa) olağanüstü aptalca geri paslarını yakalayamamış, yakaladıklarını da ayaklarına dolandırmış bir zavallı Kılıçdaroğlu, nihayet büyük balığı yakaladığı iddiasıyla, kamuoyuna sokuşturuluyor hanidir. Ballandıra ballandıra anlatılan “büyük balık”, birbirine benzemez partileri bir araya getirmek ve bir arada tutmaktı.
E, şimdi ne oldu?
O büyük balık kaçtı. “Canım, Akşener’in suçu” diyorsanız, demek ki bir arada olmak da Akşener’in başarısıymış.
Uzatmayayım, siyasi kariyerleri siyaset yapıl(a)mamasına bağlı olan iki zavallı figüre teslim olmuş bir ülkede yaşıyoruz. Bay Erdoğan’ın (hükümet istifa), bay Bahçeli’nin, Kılıçdaroğlu’nun, Akşener’in laf diye ortaya pisledikleri şeylerde mana aramayı tahlil diye pazarlayan bir yığın boşboğaz da tablonun fonunu teşkil ediyor —haklarını yemeyeyim, onca manasızlık içinde mana bulabiliyorlar.
Günümüzün mevzuu şu: Akşener’in çıkışından sonra neler olacak? Kendi hesabıma, uzun süredir, benzerine şahit olmadığımız kadar kaygan bir zeminde olduğumuzu düşünüyorum. Dolayısıyla bay Erdoğan’ın (hükümet istifa) ve Kılıçdaroğlu’nun içinde birlikte oynadıkları ve bize deniz diye kakaladıkları havuzun zannedildiği kadar korunaklı olmadığını, pekala orta büyüklükte bir dalgada bile denizin havuz duvarlarını aşıp ortalığı “tuzlandırabileceğini, dalgalandırabileceğini” düşünüyordum.
Bay Erdoğan’ın (hükümet istifa), Kılıçdaroğlu’nun, derin fikirleriyle tabloyu değerlendiren kalabalığın pek huzurla oynaştıkları havuz şimdi yok. Bugün, yarın yıkılan duvarı tahkim edip bizi yine siyasetsizliğe mahkûm edebilirler mi? İhtimal dâhilinde —özellikle de zamanın kısalığı dikkate alınırsa. Oynamayı bilmedikleri oyunda alabora olup gidebilirler mi? İhtimal dâhilinde.
Mevzu şu, dün bu ikinci ihtimal yoktu, bugün var. Hal böyleyse, havuzun duvarlarında bu çatlamaya sebep olmuş olan Akşener’e muhabbet mi beslemeliyiz? Elbette hayır. Zaten havuzdaki bu dalgalanma Akşener’in gemisini de batırabilir. Ancak mevzuları “buradan kim kazandı, kim kazanır” filan diye okuma hastalığının sebep olduğu yüksek ateşle yorumlayanların menzilinden çıkıp da değerlendirecek olursak, önümüzdeki günlerin her şeye gebe olduğunu, bugün veri olarak kabul ettiğimiz birçok şeyin önümüzdeki hafta geçerli olmayabileceğini teslim etmek zorunda kalırız.