Âlemde Ne Solcular Var
Geçen akşam yemekte, Venezuela’nın İstanbul Başkonsolosu, ülkesindeki siyasi durumu gururla ve heyecanla özetlerken, DSP’den Belediye Meclisi Üyesi seçilmiş arkadaşlar merakla sordular: Chavez bu işin sonunu getirebileceğine inanıyor muydu? Bu uluslar arası konjonktürde devrimin yaşama şansı var mıydı?
Başkonsolos, özetle, Chavez’in gücünü halktan aldığını, halka güvendiğini, dolayısıyla başına bir şey gelme ihtimalini aklına bile getirmediğini söyledi. Ben de “Âlemde ne solcular var!” diye takılmadan edemedim. Arkadaşlardan biri, “hoca sen solcu değilsin, sana kolay geliyor” diyerek bir karşı hamle yapmaya teşebbüs edince de “böyle solcu olun, ben de solcu olayım” dedim. Gülüştük.
***
Anlaşılan o ki Chavez, kolonileştirme tarihinde oluşmuş, zamanla pekişmiş olan bir kast sistemini yıkmış. Ülkeyi sömürgeleştiren beyazların yerli kadınlardan peydahladıkları çocukların soyundan gelen ve ikinci sınıf muamelesi gören geniş kesimleri oyuna ortak etmiş. “Bunlar Pazar ayinlerine gidiyorlar, üstelik sömürgecilerin dili olan İspanyolcayı konuşuyorlar, zaten İspanyolların soyundan geliyorlar” filan gibi akıllarla halkı kalıba sokmaya kalkmamış. Yani kafasındaki Platonik modele göre bir halk imal etmeye kalkmak yerine, halkı sistemin hissedarı yapmak üzere yola çıkmış. Eski düzende statüsü yüksek olan herhangi bir pozisyona gelmesi mümkün olmayan Başkonsolos da mesela, yeni düzen sayesinde Dış İşlerinde görev alabilmiş.
Sizin anlayacağınız Chavez, kelimenin tam ve gerçek anlamıyla popülistlik yapmış.
Popülistlik, yani Türkçe deyişle halkçılık, bilmem hatırlayan var mı, Atatürk İlkelerinin altıda biridir. Tastamam laiklik kadar…
***
Posta kutuma düşen bir mesaja göre Sayın Kılıçdaroğlu da halkçı olduklarını unuttuklarından şikâyet edip, “Laiklik, demokrasi dedik, sosyal devleti unuttuk. Yoksulları laiklik ilgilendirmiyor, demokrasi ilgilendirmiyor. Onlar, akşam evlerinde yemek pişecek mi, pişmeyecek mi onu düşünüyorlar” demiş. Sanki Kemal bey ile benzer şeyler söylüyormuşuz gibi görünebilir. Ama değil.
Kılıçdaroğlu fevkalade yanılıyor. Yoksullar dediği kesimleri laiklik ilgilendiriyor. Hem de çok ilgilendiriyor. O yoksullar, laiklik kelimesini kendilerinin geçemeyeceği kapılardaki parola olarak görüyorlar. “Türkiye’de böyle kapılar yok” diyenlere, her gün dolaştıkları yerlerde başörtülü, badem bıyıklı, kasketli olarak dolaşmaya çalışmalarını tavsiye ederim.
Yoksullar demokrasiyi, Kılıçdaroğlu’na oy veren ve cipinin modelini değiştirmeyi demokrasiden daha çok önemseyen bir beyaz Türk’ün önemsediğinden daha çok önemsiyor. O yoksullar, oyunun hissedarı olmak için, İmam Hatipli olmak, başları örtülü olmak, Kürtçe konuşmak yüzünden aşağılanmayacaklarını bilmek için, gerekirse akşam aç kalmaya bile razılar.
Zaten AKP iktidarında yıllardır akşamları aç kalıyorlar ve fakat gıkları çıkmıyor işte.
***
Sayın Kılıçdaroğlu’na bir iyiliğim dokunsun, dediklerini duyan yoksulların ne hissedeceğini kendisine fısıldayayım: Bu heriflerin en iyisi bile her şeyi kendilerinin bildiğini zannediyor. Birazcık bilgi, akıl veya duygu gerektiren herhangi bir şeyden anlamadığımızı düşünüyorlar. Eskisi gibi, laiklik, demokrasi benzeri her ciddi şey kendilerinden sorulsun istiyorlar.
Kemal beyin kastı herhalde bu değil ama dediklerinin hedef kitlede yaratacağı etkinin bu olduğuna, isteyenle bahse girerim.
Cemalettin N. TAŞCI