Ankara’nın Halleri

Gazeteci bir arkadaşım, “yav bu Davutoğlu, muhtemel adaylar arasında kamuoyu desteği en zayıf olanı” dedi ve ekledi: “Erdoğan’ın onu empoze etmesi beni korkutuyor, çünkü ikisi bir tür emperyal hayali paylaştıkları için bu operasyon yapılıyor gibi geliyor bana.” Davutoğlu’nu bilmem ama Erdoğan’ın öyle emperyal hayallerle filan işinin olmadığını düşünüyorum. Söyledim de… “E, peki neden Davutoğlu o halde?” dedi. “Cevap senin sorunun içinde,” dedim, “en zayıf olanı o.”

Önce şu emperyal hayaller işini halledelim. Türkiye’nin son otuz yılında istikrarlı bir biçimde emperyal hayaller kurup buna uygun işler işleyen biricik teşkilat var: Cemaat. Cemaat memlekete emperyal bir vizyon kattığından değil, Erdoğan’ın beceremeyeceği pis işleri onun adına gerçekleştirdiğinden el üstünde tutuldu. Sonra, ateşin üzerinden alınacak kestane kalmadığında, emperyal fonksiyonları filan zerre kadar hesaba katılmadan namlunun ucuna yerleştirildi.

Bence iyi oldu.

Ama derdim benim için neyin iyi neyin kötü olduğunun bilançosunu çıkarmak değil. Bir teşhisi paylaşmaya çalışıyorum. Mesela Erdoğan’ın —kamuoyunda en az karşılığı olan Davutoğlu’nu tercih ederek— kendi açısından en makul (yani akla uygun) işi yaptığını düşünüyorum. Bu demek değil ki, akla uygun olan benim de tercihimdir…

Neden akla en uygun olanı Davutoğlu?

Kendinizi Erdoğan’ın yerine koyun. 12 yıl boyunca sizin biriktirdiğinizi düşündüğünüz bir kudret var. Onu biriyle üleşmeniz, en azından üleşiyor görünmeniz gerekiyor. “Benim ismimin de bir kıymeti var, benim de kamuoyunda bir karşılığım var” vehmine kapılabilecek biriyle kudreti paylaşmayı göze alır mısınız?

Problem Erdoğan’dan kaynaklanmıyor. Davutoğlu’ndan da… Problem, Erdoğan’ın ve Davutoğlu’nun kendi menfaatlerini maksimize edecek bir çözüm üzerinde mutabakat sağlamasına itiraz edecek herhangi bir başka oyuncunun sahneye çıkamıyor olmasından kaynaklanıyor. Defalarca dedim, tekrarlayayım: Sistem bu olduğu sürece, biz daha uzun süre şahısları konuşur dururuz. Bu sistemden de farklı tıynette şahıs çıkmaz.

***

Gül mesela…

On gündür ahalinin alay konusu oldu. Mizah dergilerinin kapağını, gazetelerin birinci sayfalarındaki karikatürleri, Zaytung’u filan süslüyor.

Şu anda memlekette Erdoğan’ın oyununu bozabilecek şartlara sahip olan belki de bir tek o var. Eh, “Erdoğan’ın oyunu” dediğimiz şeyde size de bir yer, bir hisse olur, oyunu bozmaya kalkmazsınız, anlarım. Ama “Erdoğan’ın oyunu” dediğimiz şeyin biricik olmazsa olmazı, Gül’ü oyun dışı bırakmak. Hal böyle olunca, Gül’ün sahneye çıkıp, “bir dakika” demesi gerekiyordu. Yapacağı şey son derece basitti: AKP Kongre günü belirlendiğinde, sadece ve sadece Gül’ün aday olmasını engellemek için ucube bir tarihte, hafta içinde Kongre düzenleneceği kararlaştırıldığında, Gül istifa edecek ve partiye dönecekti. Gayrı Erdoğan düşünsün.

Yapmadı. Yapamadı.

***

Gül’e yakın, siyasi kariyerini Gül’e endekslemiş bir arkadaşım, on gün kadar önce aradı ve “bir açıklama yapacağız” dedi. “Partime döneceğim” açıklamasını bir zafer olarak görüyordu. “Açıklama lazım değil, eylem lazım” dedim. Gül’ün istifa etmesi gerektiğini söyledim. “Etmez” dedi. Etmeyeceğini ben de biliyordum.

Nereden biliyordum? Gül bir otobur. Ben birçok otoburla çalıştım. Biri mesela, hep birileri tarafından bir yerlere getirilmiş bir memur eskisi, kendisini Başbakanlığa da birilerinin getirmesini beklerken, mebus eskisi olarak eskidi. Bir başkası, şimdi MHP mebusu olarak, adının dolaşımda kalmasından tatmin üreterek, “bir zaman bir şey olma ihtimalini severek” yaşıyor.

Gül’ün istifa etmeyeceğini biliyordum ama mesela Hayrunnisa hanıma “ya şimdi veya hiç” durumunda olduklarının anlatılabileceğini, eğer anlatılabilirse de onun bu işi kıvıracağını söyledim. Bunu şimdi söylemiyorum. Mesela 2007’de Gül’ün —seçimi kazandıktan sonra Erdoğan kendisini aday göstermekten aniden çark edince— kameraları toplayıp “bu seçim benim sayemde kazanıldı, benim aday olmam lazım” mealinde açıklama yapıp, “yoksa karışmam ha” edasında aba altından sopa göstermesinin arkasında da Hayrunnisa hanımın yattığından eminim.

Eh, itiraf edin, kendisini hiç tanımadığım Hayrunnisa hanım beni utandırmadı.

Şu da oldu: Benim sağda solda Hayrunnisa hanım hakkındaki düşüncelerimi söylerken bunları işitenler, dün telefonla arayıp “sen mi müdahil oldun” diye sormaktan geri kalmadılar. Hâlbuki bu lafları işittiklerinde bana meczup muamelesi yapmışlardı.

***

Neticeten…

Bu sistemden bir hayır çıkmaz. Memur zihniyetli adamların ve kadınların “beni şuraya getirseler” diye bekleştiği bir düzende siyaset filan üretilmez. Biz de MYK’lar filan toplanıp, adamın birinin iki dudağının arasından çıkacak ismi yüreğimiz ağzımızda beklemekleri siyaset zannederek yaşlanır ve ölürüz. Aha o MYK’da üye olanlar da çok mühim işlerde hissedar olduklarını zannederek günlerini geçirirler.

Filan.

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin