Antiemperyalizm Şemsiyesi

Gün geçmiyor ki —Genellikle ABD’de, nadiren Avrupa’da ikamet eden— bir takım kuruluşlar bir değerlendirme raporu açıklayıp, karne dağıtmasınlar. Türkiye, bu tür karne dağıtım törenlerinde bazen tek başına karne alıyor, bazen çok sayıda ülkeyle birlikte.

Birkaç yıl öncesine kadar bu tür karne törenlerinin bazılarında, payımıza —her nasılsa— parlak sayılabilecek notlar düştüğü de oluyordu. Hani tam da, aslında hiçbir şey öğrenmemiş olduğunu bildiği halde karnesinde geçer not gören bir çocuğun ruh haliyle yetiştiriyordu bize malum arkadaşlar bu karneleri, gazete niyetine yaptıkları şeylerle veya televizyon ekranlarından. İşte nihayet doğru dürüst bir lider ipleri eline almış, tam da beklendiği gibi karneler düzelmişti.

İlerlemeden önce söyleyeyim, malum zevat zihnimde, kalabalık bir halk plajında, göbeğini çevreleyen ve sımsıkı tuttuğu bir simitle, ayak bileklerine kadar gelen suda, ayaklarını hareket ettirerek eğlenen biri imgesi uyandırıyor hep. Onlar da suya girdiler işte…

Onlar da suya girdiler ve kendilerinden önce suda gördükleri —ve anlaşılan çok imrendikleri— zevatı taklit ediyorlar. Gerçi daha önce aynı haltları yiyenler, “işte ipleri bizim gibiler ele aldı, çağdaşlaştık da Ortadoğu bataklığından kurtulduk” teraneleri satanlar, hiç değilse bellerine kadar suya girmeye cesaret edebilir hale gelmişleri onca yılda, haklarını yemeyelim.

Neyse… Suya yenilerde girebilenler, şimdilerde, notlar kesat gitmeye başlayınca, birden antiemperyalist kesiliverdiler. Not veren kuruluşlara giydirip duruyorlar. Yağmurda antiemperyalizm şemsiyesinin altına sığınmayı nereden öğrendiler derseniz, cevap belli. Başka her türlü zırvalığı kimlerden öğrendilerse, antiemperyalizmi de onlardan öğrendiler. Yani uzun yıllar şiddetle muhalefet ettikleri, namusuyla gazetecilik yapmadıkları için suçladıkları adam ve kadınlardan. Artık şüpheye lüzum yok, eski günlerde, “neden aynı namussuzlukları yapma fırsatı bizden esirgeniyor” demekteymişler. Talepleri namussuzlukta fırsat eşitliğinden öte gitmiyormuş.

***

Freedom House emperyalist bir ülkede ikamet ediyor, evet. Emperyalistlerin emellerine hizmet de ediyordur herhalde. İş başa düştüğünde, herhalde kaytaramaz, ne bileyim. Ama yayınladığı raporların Türkiye’ye özel bir kastı yok. Hiç olmadı.

Neyse…

Antiemperyalizm, bu memleketin yekûn başarısız ve beceriksizlerinin altına sığınabileceği kadar geniş bir şemsiye. “Kafasına şapka giyen çağdaşlaşır, çağdaşların yönettiği memleket de ne biçim kalkınır artık” diye, duruma vaziyet etme hakkınızı meşrulaştırırsınız. İşler yolunda giderse bir süre, ne iyi. İşler sarpa sarınca, “ama beceremedik” demekten iyidir, “her bir şeyi layıkıyla yaptık, neticede dünya düzeni için öyle bir tehdit haline geldik ki yedi düvel bir araya gelmekten gayrı çare bulamadı” demek.

“Adamın karısının başı örtülüyse tamam, her bir işi layıkıyla yapar” diye yola çıktığınızda çok başka bir yerden yola çıkmışsınız gibi görünüyor olabilir birilerine. Ama buradan bakınca başlangıç noktası aynı, güzergâh aynı, varış noktası da zaten aynı olacaktı. Arkadaşların soluğu antiemperyalizm şemsiyesinin altına almalarında şaşırtıcı hiçbir şey yok.

***

Emperyalistlerin yerine koyun kendinizi bir an. Bu kadar sığ, bu kadar muhtevasız işler işleyenlerin vaziyet ettiği bir ülkeden endişe duyar mıydınız? Bütün vasıfları kravat ve mini etekten ibaret olanları, olanca sermayesi başörtüsü olanlar dövdü veya tersi oldu diye kaygılanır mıydınız? Elinizi vicdanınıza koyup söyleyin, Türkiye’nin başını kaldırmasından endişe duyuyor olsanız, bu memlekette gelmiş geçmiş siyasi/sosyal/iktisadi aktörlerin herhangi birinden daha iyi işbirlikçiyi siz tasarlayabilir miydiniz?

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin