Aydınlanma Aklı ve İmam Hatipler
92 veya 93 olmalı, Milli Eğitim Bakanlığı için üç araştırma tasarlamış, yönetmiş ve raporlamıştım. Ne yazık ki hiçbirinin raporu elimde yok, hâlbuki üçünden de çok şey öğrenmiştim.
Araştırmaların biri Anadolu Liseleri üzerine idi. Yetmişlerde son derece sınırlı sayıda oldukları halde, toplumun neredeyse bütün kesimlerinden çocukların erişimine açık görünen Anadolu Liseleri, aradan geçen yirmi yıl içinde sayıca artmış ama üst gelir gruplarının “mülkü” halini almıştı, bunu öğrenmiştim mesela…
Bir diğer araştırma, eğitim için yapılan harcamaların büyüklüğünü ölçmeye yönelikti ve bazı düşük gelirli hanelerde, hane gelirinin dörtte üçünün, çocukların iyi eğitim alması için, gönüllü olarak harcandığını gösteriyordu.
Diğer araştırma, her daim sıcak bir mevzu olan İmam Hatipler hakkındaydı. O araştırmayla da, İmam Hatipler hakkında yürütülen tartışmaların ne kadar mesnetsiz bir zeminde sürüyor olduğunu görmüştüm.
Bir defa…
Kimse çocuğunu imam, hatip ve hatta “dindar” olsun diye İmam Hatiplere yolluyor değildi. Çocuk doğru yoldan (yani ailesinin yolundan) sapmasın gibi bir motivasyon bile yoktu. Sigara, alkol, uyuşturucu gibi şeylere müptela olmasın, karşı cinsin baştan çıkarmalarına maruz kalmasın, okuluna yoğunlaşsın, sonra da tercihan bir mühendislik mektebine veya bir tıp fakültesine kapağı atsın… Sonra ne yaparsa yapsın, artık kendi bilir. Biz üzerimize düşeni yapalım da…
Öte yandan, İmam Hatip mezunları için makbul siyasi adres MNP-MSP-RP çizgisi de değildi. Ailelerinin çoğu merkez sağ partilere oy veriyorlardı. Mezunların genç olanları, aynı ailelerin başka okullarda okuyan çocukları gibi, ağırlıklı olarak MHP’yi tercih ediyorlardı.
Ve daha bir yığın benzer “truth”.
Esasen, İmam Hatip karşıtlarının öne sürdükleri “İmam Hatipler dinci yetiştiriyor” tezini çürütmek için ampirik veri lazım da değildi, analitik olarak da görülebilirdi ki, İmam Hatip öğretmenleri zaten diğer liselerin öğretmenleri ile aynı havuzdan geliyorlardı. Tayin istediklerinde bir düz liseye veya düz liseden İmam Hatip’e geçiyorlardı. İlaveten, müfredat da aynıydı, ilave birkaç ders vardı İmam Hatiplerde…
Ama okul vasıtasıyla milleti “adam” etmeyi kafaya koymuş ve bunu becerememiş olan azgın Aydınlanmacı tayfa, “yahu okul bu iş için uygun bir enstrüman değilmiş” demedi. “Karşı tarafın” da kendileri gibi akıl yürütüp bu yüzden —yani kendi kafalarına göre bir nesil yetiştirme programıyla— İmam Hatipleri tercih ettiğini varsaydı. Kıyameti kopardı. İmam Hatipler de böylelikle ve bu yüzden kıymete bindi.
***
5-6 yıl kadar önce ortaöğretimde “yeni” seçimlik dersler müfredata girdi. Aralarında en dikkat çekici olanları, Kur’an ve Siyer dersleri idi. Erdoğan içimizdeki hainlere karşı müthiş bir zafer kazanmış bir edayla bu müthiş icraatı “pazarladı”. Lakin süreç hiç de iktidar cephesinin istediği şekilde gelişmedi. Ahali çocuklarının Kur’an ve/veya Siyer yerine, İleri Matematik veya bir başka Yabancı Dil dersi okumasını tercih etti. Erdoğan ve tayfası, hani “millet her şeyin doğrusunu bilir” lafını dillerinden düşürmeyen tayfa, bu neticeleri içlerine sindiremedi ve muhtelif yollarla velileri “yönlendirdi”, mümkün olan her şeyi deneyerek “zorladı” hatta.
Ama çalışmadı.
Elimde istatistikler yok, mevzuun nasıl seyrettiğini bilmiyorum. Ama Erdoğan öl deyince ölecek olanlar, “çocuklarınıza Siyer dersi seçtirin” dediğinde, onun dediğini yapmadılar, yapmıyorlar, onu biliyorum.
Şimdi liselere yerleştirdiler ahalinin çocuklarını. “Ahali ne derse o” diyenler, bir defa daha, “senin çocuğunun ne okuması gerektiğini biz biliriz” edasıyla, muhtelif “dayatmalar” ürettiler. Ama… Gördünüz işte. Çalışmadı, çalışmıyor. Erdoğan “dolar bize saldırdıklarından yükseliyor” dediğinde ona inananlar, “çocuğunuz için iyisi şu” dediğinde, hiç de inanıyor görünmüyorlar.
Bana kalırsa, diğer dediklerine de inanmıyorlar zaten. Ama “seçenekleri yok”. Yani… Ahali ve tercihleri hakkında yapılan türlü çeşitli yakıştırmaların hiçbir geçerliliği yok —delili de seçimlik dersler veya okul tercihleri sayesinde, ortada.
Yine de ahalinin diğer hususlardaki tercihleri ile çocukları ve eğitim bahse konu olduğunda yaptıkları tercihler arasında, dikkate değer bir fark olduğunu zannediyorum. Neden var böyle bir fark? Aydınlanmacı akıllar yüzünden… Demem o ki, Aydınlanmacı akıl dediğim akıl, sadece belirli bir sosyal kesimi zehirlemiş değil, neredeyse bütün sosyolojileri kat ediyor.
Daha önce defalarca işaret ettim, Erdoğan tam bir Aydınlanmacı akılla iş görüyor. Fabrika gibi bir toplum var kafasında, okullarda biçimlenmiş nesillerle, önceden tayin edilmiş işleri —yani yeniden emperyal Türkiye’yi— yapacak. O iş yapılmalı, yapılabilir, bundan şüphesi yok. Herkes aynı ideali paylaşmalı, nasıl olur da paylaşmaz ki insan… Yapılabilir olan o işin yapılabilmesi için de… Okullardan birbiçimli insanlar yetiştireceksin, tamam.
Ahali muhtelif dozlarda Aydınlanmacılığa tiryaki idi ama bir biçimde sınırlamıştı Aydınlanma aklını kendi kafasında. Ne de olsa hayatta kalmak gerekiyor ve Aydınlanma aklı, eğer bir yerlerden düzgün bir gelirle beslenmezse, hayatta kalmayı imkânsızlaştıran bir zırvalık. Dolayısıyla, mesela Japonya’yı devasa ve iyi yönetilen bir fabrika gibi görüp ona imrenirken bir yandan, kahvehane köşelerinde “Japonlar yapmış abi”lerle Aydınlanma aklını tatmin ederken, sandığa gittiğinde, en derme çatma, en esnek, en flu olan seçeneği tercih ediyordu. Birileri gelip herkese bir pozisyon icat eder, sonra da “herkes yerlerine” diye komut verirse hepimizin aç kalacağını, bir biçimde hissediyordu.
Erdoğan bu ahaliyi Aydınlanmacı yaptı. Okullarda değil. Siyasetle…
Toplum okulda üretilmez, siyasetle üretilir.
***
Aydınlanma aklının pusulasını en çaresiz kılan, pusulanın ibresinin başını döndürmekte rakipsiz olan şey paradokslardır. Aydınlanma aklının bir zirvesi varsa, o zirveyi muhtemelen savaş öncesi Wittgenstein’ı ile paylaşacak isim Russell idi… Hayatını “paradoks kovucu”luğa adamıştı.
Memlekette, iki tarafta da Aydınlanmacı akıllarla yürütülen İmam Hatip tartışmalarına belirli bir mesafeden bakın… Herkes neyi neden yaptığına, hangi pozisyonu neden aldığına dair, tutarlı, paradokstan arındırılmış “açıklamalar” üretmek için bir yerlerini yırtıyor. Elimizde kalan ne? Kendilerine manasız bir “görev” yüklenmiş olan okullar, kastedilen işlerin hiçbirini yapmıyor/yapamıyor. Kimse “okul bu iş için uygun değil” demiyor, aynı manasız pozisyonda ayak direyip duruyor.
Okul, onun vasıtasıyla kendi kafasına göre bir takım insanlar üretmeyi hedefleyenlerin arzuladıkları ürünleri üretmiyor ama… Aydınlanmacı üretiyor.
Neden?
Onu ayrıca ve uzun uzun ele almak gerekiyor.
Bugünün hisseleri şunlar olsun:
Aydınlanma aklı, bir dünya kavrayışı olarak, bir kesimin tekelinde olan bir şey değil. Her tarafa sirayet etmiş bir şey ve…
Erdoğan’ı “seçmiş” olan yüzde 52, size/bize sunulduğunun aksine homojen bir kitle değil. Çoğu mesela, çocuklarına okulda Kur’an veya Siyer öğretilsin istemiyor, İmam Hatiplere yollamaya da razı değil.