Başka Bir Dünya
Trump kim?
Mesele Trump’ın kim olduğu değil, hangi sosyal/siyasal faktörlerin Trump gibi birini mümkün kıldığı, dünyanın süpergücünün başına Trump gibi birinin gelmesine yol açtığı… Aslında alametler belirmişti. Bir yanda Sovyet tehdidi, öte yanda kapitalist hegemonya tehdidi payandasıyla, olağanüstü iktisadi/sosyal maliyetlerle ayakta tutulan “düzen”in sürdürülemeyeceğinin işaretleri, ta 70’lerden beri görünür haldeydi. Sistemlerin dinamiklerini az çok bilen herkes kolaylıkla tahmin edebilirdi ki, terazinin bir kefesindeki ağırlığın düşmesi, öteki kefedeki ağırlığı sebepsiz hale getirecekti.
Tahmin edilebilirdi, eden etti. Ama edemeyenlerin gürültüsü arasında onların dedikleri işitilemedi. Dünyayı “öteki domuzdan kıl koparmak” mantığıyla değerlendirenler, dünya düşünsel iklimini tayin etti. Dolayısıyla bir tarafı zafer, öteki tarafı hezimet duygusu teslim aldı. “Aslında” neler olup bitiyor olduğunu tahlil edemedik.
Ama hayat, biz onu tahlil edemeyince durup mola vermiyor. Akmayı sürdürüyor.
Sovyetlerin çöküşü ile çöken şey Sovyetler değildi, bir zaman ciddi ölçüde iş yapmış ama doygunluğunu çoktan aşmış, maliyetleri aşırı yükselmiş bir “dünya tasavvuru” çöktü. Şemayı önüne koyup, “hmm, Sovyetler çöktü, demek ki şimdi onun yerine bir başka şey gelmeli, Avrupa mı olur Çin mi” filan gibi akıl yürütmelerle dünyayı anlayanların kavrayamadığı şey, “şemanın çökmüş olması” idi.
Beni bilen bilir, 90’ların başından beri “başka bir dünya” türküsü çağırıp duruyorum. Trump o “başka dünya”nın aktörü değil, başka bir dünyaya geçişin önünde takoz olanların tasfiyesini sağlayan “geçici” bir aktör.
***
Gelelim Türkiye’ye…
Kendi evimizin içinde sayısız sıkıntımız vardı. Ama kendi evimizde bile, nerede oturacağımıza karar verirken, “dünya şeması” son derece müessir bir faktördü. Sovyetlerin çöküşünü müteakip dünya atmosferine yayılan zararlı zafer duyguları iktidar semalarını, zararlı hezimet duyguları da muhalefet semalarını kirletti. Aslında iktisadi, sosyal, siyasi olarak yepyeni fırsatlar çıkmıştı, ufkumuz karardığı için farkına varamadık.
Şimdi?
Şimdi, Trump marifetiyle şiddetli bir tasfiye sürecinin gerçekleşiyor olduğu dünyada, dünyanın hemen her yerinde, kavram haritalarının üzerinden ağır bir kadastro geçiyor. Bu yıkım sürecinde görev alan dozerler işlerini bitirip geçip gittikten sonra, Türkiye’de geriye hiçbir şey kalmayacağını düşünmeye başlamıştım. Öyle değilmiş. Fena halde yanılmışım —iyi ki…
Eğrisi doğrusuna denk geldi. Türkiye, neresinden baksanız manasız görünen bir seçime gidiyor. Ama bu seçim, sandıkta ortaya çıkacak neticeden tamamen bağımsız bir yığın yan ürüne yol açacak —şimdiden açtı. Esas önemlisi, bu yan ürünlerin heyecanlandırdığı çok sayıda özne temayüz etti.
Soğuk savaşın son döneminde, ABD ve SSCB —ve temsil ettikleri kavram haritaları— dünyanın en çok önemsenmesi gereken özneleri gibi mahallede salınırlarken, aslında yolun sonuna gelmiş olduklarını anlatmak müşküldü. Türkiye’de de Erdoğan’ın karşısında mevzilenmiş Yılmaz Özdilci kavrayışların seslerinin çok çıktığı dönemde, filmin çoktan bitmiş olduğunu dile getirmek kolay olmuyordu. Ama şimdi, ne Erdoğan’ın eski enerjisi var, ne de karşısındaki muhalefetin esas belirleyeni antikacılar.
Koltuklarınızı dik duruma getirin, güneşliklerinizi açın.