Baskı
Bir.
Baskı olmadığı zamanlarda kimsenin aklına “ama baskı yok” demek gelmez. Baskı yoksa, baskının olmadığı söylenip durmaz. Sokakta gördüğünüz bir insan için “ama giyimliydi” demezsiniz. Demek aklınıza gelmez. Üstündekiler dökülmüş, her yerleri görünen birini rezillikten kurtarmak için lazım gelir, “ama gözünde gözlükleri vardı, yani giyimliydi” gibi zırvalar…
İki.
28 Şubat döneminde en sık dile getirilen argüman “ama baskı yok” idi.
Üç.
“Ama baskı yok” diyenler bir bakıma haklı. “Kendilerine” baskı yok. Sahnede sergilenen alçaklıklara sesini çıkarmayanlara, gözünü yumanlara baskı yok. Dolayısıyla “ama baskı yok” lafı, memleketin halleri hakkında değilse de, “ama baskı yok” deyip duranlar hakkında çok şey söylüyor.
***
İş buralara vardıysa, kralın çıplak olduğunu gizlemek, ona “size ne kumaşlar dokuduk, sadece akıllılar görüyor” diyenler için mümkün olmaktan çıkmış demektir. Bizim problemimiz kralın çıplak olması değil çoktandır. Veya “kral çıplak” diyenlerin eksikliği de değil. Kralın çıplak olduğunu görüp duranların “siyasetini” yapmanın mekanizmaların olmaması…
Yani CHP…
Satın alınmış muhtelif zevatın “baskı yok” demesini, kazanamayacak olmalarının bahanesi olarak, mazeret niyetine satın alıyorlar. Kazanamayacaklarını kendileri itiraf ediyor, “ama bakın kimlere neler dedirtiyorlar” diye şikâyet etmeyi siyaset zannediyorlar. Öylelerinin satın alınmasına ihtiyaç duyulmasının ne imkânlar barındırdığı ile alakaları yok.