Batı Medeniyetinin Önlenemez Çöküşü
Amerika’da manyak bir milyarder, bir saati aşkın süre kalabalıkların üzerine mermi yağdırdı. Katalonya’da referandum teşebbüsü skandal görüntülere sebep oldu. Müjdeler isterim, Batı medeniyeti çöküyor. Müjdeyi duyunca gönlünüzden kopanı bana değil, İbrahim Karagül’e vereceksiniz ama. İlk o gördü Batı medeniyetinin çöküyor olduğunu, ben de ondan öğrendim (http://www.yenisafak.com/yazarlar/ibrahimkaragul/bunlarin-hepsi-sizin-basiniza-da-gelecek-2040422).
Avrupa Birliği parçalanacak mı? Daha önce yazdıydım galiba, kuruluşundan, tasarımından defoluydu, öyle düşünüyordum. Brexit —herkesin zannettiğinin aksine— AB açısından, tasarımı gözden geçirme zarureti doğurabilirdi. Doğurmuş olabilir. Neler tartışıp, neler yaşadıklarını bilmiyorum. Ama başlangıçtakine kıyasla daha aklı başında, ayakları yere basan bir tutum içinde olduklarını hissediyorum.
Katalonya’da olup bitenler, AB’nin akıbeti hakkında olumlu veya olumsuz bir şey söylemez. Ama Avrupa hakkında olumsuz hiçbir şey söylemez. Karagül gibi şeylerin idrak edemediği çok önemli bir husus var. Katalonya’nın İspanya’dan ayrılması İspanya’yı ve Katalonya’yı zayıflatır ama Avrupa’yı güçlendirir. İçinde İspanya ve Katalonya olan Avrupa’yı…
Paradoks gibi mi görünüyor? O paradoks, İspanya ve Katalonya zayıflarken Avrupa’nın güçlenmesi gerçeğinde değil, bu gerçeklikte bir paradoks gören zihinlerde… O zihinlerin kavram haritasında… Avrupa, yaklaşık altı yüz yıldır, parçalılıktan, çeşitlilikten, işbölümünden fayda üreten bir medeniyet.
Daha önce defalarca verdiğim misali tekrarlayayım. Herhangi bir insan, bir tek hücrenin kendisini kopyalayıp durmasıyla meydana gelir. Ama kopyalama safhalarının bazılarında hücreler farklılaşır. Bu sayede bir hücre yığını olmaktan çıkıp örgütlü bir bünye olabiliyoruz. Kendisini tekrarlayıp duran dokulara kıyasla daha marifetli şeyler olabiliyoruz. Dolayısıyla parçalılığın bütünü güçlendirmesi tabiat kanunu ve dolayısıyla da her medeniyet parçalılıktan fayda üretir. İşin böyle yürüdüğünü böyle teorik çıkarımlarla değil, bizzat yaşayarak öğrenmiş bir medeniyet Avrupa. Katalonya ayrılacak da Avrupa’nın başı ağrıyacak filan… Geçiniz bunları. Onlar sizin zavallı kavram haritasından zuhur eden hezeyanlar, gerçeklikle zerre akrabalıkları yok.
***
Gelelim manyağın birinin Açıkhava konseri kalabalığının üstüne mermi yağdırmasına… Hoş bir şey mi? Değil. Travma mı? Şüphesiz çok büyük bir travma. ABD’nin sosyal organizasyonundan, dünyayı kavrayış biçiminden, sistemin çatlaklarından zuhur eden bir manasızlık mı? Kendi hesabıma hiç şüphem yok ki, öyle.
Ama…
Her sosyal organizasyon içinde yığınla risk barındırır. Neticede iki yüz küsur milyon insan yaşıyor ABD’de ve aralarından birinin, milyarder olduğu için imkânları çok fazla olan birinin çıldırması ihtimali her daim var. Eh, öyle biri çıldırdığında da… Müthiş zarar verme ihtimali var. Ama ABD dediğiniz özneyi kadim medeniyetlerden ayıran en mühim vasfı, bu tür ihtimallere göre organize olmaması. Kafaların riski minimize etmek üzere değil de faydayı maksimize etmek üzere kodlanmış olması.
Neler olacağını Karagül anlatmış size ama ben kendi bakış açıma göre tahminimi yapayım. Amerika bir süre sivil silahlanmayı kısıtlayacak tedbirler hakkında konuşup duracak. Neticede bu meselenin —şimdi zaten olduğu gibi— eyaletlerin kendi tercihleri olması gerektiği söylenecek. Bazı eyaletlerde belki silahlanmayı güçleştirecek bir iki iş işlenecek. Mesele sönümlenecek. Sekiz-on yıl sonra daha büyük bir manyaklık gerçekleşene kadar da rafa kaldırılacak.
Temel mesele şu: ABD, kendi vatandaşlarına güven esasına göre örgütlenmiş. Bu güvenden vazgeçip vatandaşlarından şüphe etmeye başladığında, bir ihtimal, geçen gün Las Vegas’ta gerçekleşen türden manyaklıkların birkaçını imkânsızlaştırmak mümkün olabilir. Ama zihinsel kodun güvensizlik esasına göre değişmesinin kaybı, bu yolla elde edilecek faydadan misliyle fazla. Nereden biliyoruz? Mesela ABD ve Türkiye’nin performansları arasındaki farktan biliyoruz.
***
Çeşitliliğe minnet duymak ve başkalarına güvenmek Batılı/Avrupalı değerler değil. Evrensel değerler. Osmanlı mesela, kendi dönemindeki muadillerine kıyasla, çeşitliliğe daha çok minnet duyan ve vatandaşlarına daha çok güvenen bir sosyal organizasyondu. O sayede, öyle pek de matah askeri başarılar kazanmadan geniş bir coğrafyada hüküm sürdü. Toplam bütçe içindeki askeri harcamalarının payı bugünkü ABD’den bile daha düşük olan bir devletin onca geniş coğrafyada o kadar uzun süre hüküm sürmesini, zihinsel kodun yarattığı çekim gücünden başka faktörlerle açıklayamazsınız. Üstelik de iletişim ve ulaşım imkânları bugün hayal bile edilemeyecek kadar sınırlı iken…
İkide bir Osmanlı’ya güzellemeler yazan budalalar Osmanlı’nın parlak dönemlerini Yeniçerilerle açıkladıklarını zannettikleri için, bahse konu olan değerlerin Batı’dan ithal edilmiş olduğunu varsayıyorlar. Aslında öyle bile değil. Ortada çeşitliliğe minnet duymak ve başkalarına güvenmek gibi değerler olduğunun farkında bile değiller. Hayatlarını her şeyi monotonlaştırmaya, standartlaştırmaya, tedbir almaya, güvenliğe filan adamışlar, kendileri güvenilir değil ki başkalarına güven üzerine bir sistem kurulabileceğini idrak etsinler.
Zavallılar.