Biricik Olmak
Gazzaniga, beyninin iki yarısı birbirinden ayrılmış, iki yarıkürenin birbiri ile iletişimi kesilmiş deneklerin sol gözlerine —yani beynin sağ yarısına— erotik bir fotoğraf göstermiş. Denekler sinirli bir biçimde gülmüşler. Sonra deneklere neden güldüklerini sormuş. Deneğin lisanı sol yarıkürede yer aldığından, soruyu anlayan o, cevabı vermesi gereken de o. Lakin, kendisinin tuhaf bir biçimde güldüğünü işiten denek, daha doğrusu deneğin beyninin sol yarısı, fotoğrafı görmediğinden, neden güldüğünü de bilmiyor.
Denekler “valla bilmem ki” dememişler. Ya ne yapmışlar? İşittikleri kendi gülmelerine yakıştığını düşündükleri sebepler uydurmuşlar. Odadaki falanca kişinin ayakkabılarını çıkarmış olmasını, filanca kişinin tuhaf bir harekette bulunduğunu filan söylemişler.
1994’te kamuoyu araştırmaları tasarlamaya ve yönetmeye başladıktan kısa bir süre sonra, deneğin beyanının ancak son derece sınırlı özelliklerdeki sorular için güvenilir olduğunu fark etmiştim. Mesela önümüzdeki seçimde kime oy vereceği, eğer seçim sathı mailine girilmişse, oldukça güvenilir bir biçimde tespit edilebiliyordu. Ama oy verme tercihine yol açanın ne olduğunu öğrenmek hiç de kolay değildi. Denek anketörü dolandırdığından değil, sahiden bilmiyordu. Ama “bilmiyorum” da demiyordu. Uyduruyordu.
“Bizim millet adam olmaz azizim, bilmediğini uyduruyor” diye yukarıdan bakanlara, Gazzaniga’nın deneyinden söz etme şansım yoktu. Çünkü deneyi o tarihlerde bilmiyordum. Buna karşılık, böyle tepeden bakan siyaset bilimcilere, gazetecilere ve sair zevata, kendilerinin tercihlerinin sebeplerini sordum. Bilmiyorlardı ve bilmediklerini de itiraf etmiyorlardı. Uyduruyorlardı.
Dünya böyle.
Beynimizin bir yığın modülü var. Her biri evrim sürecinin farklı dönemlerinde, farklı fonksiyonları yerine getirecek şekilde evrimleşmişler. Aralarındaki iletişim de son derece sınırlı. Her biri kendi işini yapıyor ve neticede bir tutum, davranış, tercih zuhur ediyor. Bizim tercihimiz… Sonra o tercihi açıklamak zorunda kaldığımızda, beynimizin lisanla ilgili modülüne iş düşüyor. Kurzban’ın bu mevzuu işlediği Why Everyone Else is a Hypocrite adlı kitabında kullandığı analojiyle, beynimizin basın sekreteri olan lisan modülüne… Tercihe yol açan değerlendirmelerden, o değerlendirmeleri yapan modüllerin ne halt yemeye böyle bir tercih yaptığından tamamen bihaber olan zavallı lisan modülü, bizi zor duruma düşürmeyecek bir şeyler uyduruyor artık.
Başkalarının beyninin, farklı dönemlerde farklı fonksiyonları yerine getirecek şekilde evrimleşmiş, birbirinden kısmen bağımsız modüllerden müteşekkil olduğunu kabul etmek nispeten kolay. Ama kendi beynimiz bize hiç öyle görünmüyor. Bizimki tastamam, kendi içinde son derece tutarlı bir beyin işte. Artık her nasıl becerdiyse öyle olmayı…
Ne güzel. Güle güle kullanın o biricik, benzersiz beyninizi…
Biricik, benzersiz derken kinaye değil derdim. Her birimizin beyninin de, her birimizin de biricik ve benzersiz olduğunu düşünüyorum. Gerçi beyinlerimizin organizasyonu hep aynı, her biri birbirinden habersiz modüllerden meydana geliyor ama yine de her biri diğer hepsinden farklı. Her birimiz biriciğiz. Demek ki biricik olmak son derece sıradan bir şey. Abartmaya lüzum yok.