Boşluk
Daha önce anlattım mı hatırlamıyorum…
2009 seçimleri öncesinde, Büyükerşen’in seçim startını vereceği etkinliği duyurmak için, mahalli basına verilmek üzere çeyrek sayfalık bir ilan hazırladık. Ancak ilanı geleneksel çeyrek sayfa formatında değil, sayfanın en sağındaki iki sütunu işgal edecek biçimde tasarlamıştık. Etkinlikten iki gün önce öğle saatlerinde ilanı gazetelere yolladık ve hepsinden “biz sayfaları bağladık, bu biçimde bir boşluğumuz yok, normal çeyrek sayfa girelim” itirazı geldi, kabul etmedik ve ilan “mecburen” etkinlik günü yayınlandı.
Biz, işimizi kusurlu yapmış olmanın mahcubiyetini taşırken, ertesi gün, Büyükerşen muhalifi gazetecilerden biri, “Büyükerşen’i işte bu yüzden yenemeyiz” mealinde bir yazı yazdı. Güya Büyükerşen vatandaşın ne kadar “hafızasız” olduğunu biliyormuş, ilanı bir gün önceden değil etkinlik günü veriyormuş, bu tür teferruatı bile hesaplayan Büyükerşen’i yenmek zormuş ve saire…
***
Sadece siyasette değil, iş hayatınızda, aile içinde, daha doğrusu hemen her alanda, sözünü ettiğim gazeteci gibi akıl yürütürüz. Beklemediğimiz bir şey, bize tuhaf görünen bir şey oldu mu, onu —yerli yerine olmasa da— “bir yere” oturtacak bir açıklama geliştiririz. Ortada bir boşluk varsa, o boşluğu doldururuz —doldurmadan rahat etmeyiz.
Siyasi danışmanlık yaptığım süre boyunca şahit olduğum, siyasi aktörlerin davranışlarındaki tuhaflıklar hakkında “uydurulan” açıklamalarla birkaç cilt doldurabilirim. Ama genellikle yukarıdaki gazetecinin yazdığını misal olarak kullanmayı tercih ediyorum, çünkü olayın sadece gözlemcisi değildim, bizzat içindeydim.
Şimdi, durduk yerde bu mevzuu niye deşiyorum? Çünkü “bu Bahçeli ne yapmak istiyor” soruları sıklaştı. Herkes kendince boşlukları dolduruyor. Kolay olmuyor, çünkü Bahçeli’nin kurduğu cümlelerde dolu zannedilen yerler de “boş”. Oraları da daha önce başkaları tarafından “doldurulmuş” boşluklar. Yani mesela şu af meselesi neden gündeme geldi diye kafa yoranlar, Bahçeli’nin memleketi neden erken seçime zorladığı konusunda da “kendilerince” cevaplar verdiler ve şimdi o cevaplar cümlenin boş olmayan yeri gibi duruyor. Erken seçime zorlamanın bir manası varmış, bu af işi de o manaya eklemlenmesi gereken bir şeymiş gibi…
Hâlbuki Bahçeli tamamen bir boşluk. Zaten kendisinin MİT görevlisi filan olduğu imalarının da, “bu boşluğun siyaset sahnesinde işi ne” sorularına bir cevap olarak üretildiğini zannediyorum.
İlköğretim dördüncü sınıf seviyesinde katlanılabilir, altıncı sınıf seviyesinde gülünç, sekizinci sınıf seviyesinde sınıfta kalmayı gerektirecek edebi derinlik (!), bir siyasi partinin genel başkanının ağzında trajik oluyor. O vakit de açıklama gerekiyor, “bu boşluğun bu seviyede işi ne”. Benim açımdan Bahçeli, boşluğu dolduran bir boşluk. Hepsi o. Bu memleketin siyaset düzeni, boşlukların boşluklarla doldurulmasına mani değil.
***
Bahçeli boşluğu ile doldurulan alanın esas sahipleri, kendilerini temsil eden zatın bomboş biri olduğunu elbette içlerine sindiremezler. Bahçeli’ye bir mana yakıştırmaya en çok ihtiyaç duyanlar onlar. Ve onlar, kabaca, şöyle bir açıklama geliştirdiler: Bahçeli, devrini doldurmuş ve fakat kendi kendisine ortadan çekilmeyi beceremeyen siyasi hedeflere yapışıyor. Oradan sinyal yayıyor. Böylelikle hedefe yönelik imha timleri de, şaşırmadan hedefi ortadan kaldırıyor. 2002’de bunu yaptı ve şimdi de aynı işi yapıyor.
Eh, kendisini ve kendi partisini dibe vurduran ahmaklığa, ancak bu biçimde bir “soyluluk” payesi verilebilir. Devletin bekası ve milletin selameti için kendisini feda eden bir “işaretleyici”…
Canım benim.
Canlarım benim.
İnsanın içi kıyılıyor, böyle renkli ve janjanlı hikâyelere zarar verirken. Ama boşluk boşluktur. Üzeri parlak, albenili şallarla örtüldüğünde boşluk olmaktan çıkmıyor. Orada, manalı bir şeyin doldurmuş olmasına toplumca ihtiyaç hissettiğimiz bir yerde devasa bir boşluk varsa… Faturasını hep birlikte ödüyoruz.
Dolayısıyla…
Bir an önce farkına varılırsa Bahçeli’nin bir boşluğu dolduran bir boşluktan ibaret olduğunun, bence, hepimiz için iyi olacak. Yaptığı hiçbir şeyin, mesela seçimi zorlamasının veya af laflarının, gördüğünüzden daha başka, daha derin bir manası yok. Yaptıklarının son derece ciddi neticeleri olacak mı? Olacak. Ama neticelerin ciddiyeti, sebeplerin de benzer bir ciddiyete sahip olduğunun karinesi değil.