Boynuz Kulağı Geçemezse
Ünlü fizikçilerin hemen hepsinin hatıratında benzer bir anekdot var. Büyük heveslerle kaydoldukları anlı şanlı Fizik Bölümlerinde kendilerine, “Yanlış bölüm seçmişsiniz, fizik alanında yapılacak kayda değer bir iş kalmadı, kalan iş hamaliyeden ibaret” diyen biri mutlaka olmuş. 20. Yüzyılın başlarında da benzer bir ruh durumu hâkimdi. Fiziğin neredeyse tamamlandığı düşünülüyordu. Açıklanamayan birkaç fenomenden birini açıklamak amacıyla Planck bir teklif geliştirdiğinde, anlaşılan o ki, cini şişeden çıkardığının kendisi bile farkında değildi.
Planck’ın cini şişeden çıkarmasının üzerinden otuz yıl geçmeden, bütün fizik tanınmayacak kadar değişti. Âlemin dokusu hakkındaki sarsılmaz inançlarımızın ne kadar mesnetsiz olduğunu öğrendik —yani elbette, öğrenebilenler öğrendi. Kısa süre önce tamamlanmış olduğu zannedilen, göz kamaştırıcı bir mükemmelliğe sahipmiş gibi görünen, ana çatısının ebediyete kadar değişmeyeceği düşünülen fizik, çok geçmeden müzelik, değerli bir antika haline geldi.
Bu işi yapanların büyük bölümü, Planck açıklamasını geliştirdiğinde henüz doğmuş olan çocuklardı. Eğer araya Cihan Harbi girmeseydi, yaptıkları işi muhtemelen yapamayacaklardı. Çünkü muhtemelen boynuzun kulağı geçemeyeceğine inandırılacaklar, büyümek için büyüklerin ayak izlerine basmak gerektiğini öğreneceklerdi. Daha muhtemeli, büyükler kendi ayak izlerine basmayan tuhaf fikirli çocukların üstünü çizecekler, biz Bohr’u, Heisenberg’i, Pauling’i, Schrödinger’i bilemeyecektik. Cihan Harbi bir nesli tasfiye etti ve çocuklar kimsenin ayak izine basma mecburiyeti hissetmeden büyüdüler.
Bugün Fizik bölümlerinde yine birilerinin yeni öğrencilere “bu iş bitti artık, burada kendini harcama” deyip demediklerini bilmiyorum. Ama fizik alanında yeni fikirlere ihtiyaç olduğundan hiç şüphem yok. Fizik bölümlerinin yeni fikirlerin yeşermesi için en elverişsiz mekânların arasında olduğundan da eminim. Bir vaadi olmayan dalları kesip ağacı budamak için savaşta bir nesli telef etmekten daha insani mekanizmalara ihtiyacımız var. Mesela öğrencileri hocalar karşısında daha güçlü kılacak mekanizmalara…
Mesele elbette fizikle sınırlı değil —öyle olsaydı bunu bir gazete köşesinde paylaşmak da manasız olurdu. Benzer mekanizmalara medyada, siyasette, aklınıza gelen hemen her alanda ihtiyacımız var. Mesela İran’da olup bitenleri, eskimiş teorilerden azade bir tarzda okuyabilmemiz gerekiyor.
Eskimiş ve işe yaramayan fikirlerin yerine her alanda tazelerine ihtiyacımız var. Ama galiba en acil tazelenme iktisat alanında gerekiyor. Büsbütün bir iktisatçı nesli ortadan kalkmadan krizi doğru dürüst anlayabilmek ve yorumlayabilmek bile imkânsız görünüyor. Krizin belki de en büyük faydası, geçersizliği gerçeklik tarafından defalarca ispatlanmış olan varsayım ve yaklaşımlarına inanılmaz bir sadakat sergileyen bu nesli budamak olacak.
Cemalettin N. TAŞCI