Ceza
Üç yüzyıl kadar önce, dünyanın herhangi bir büyük şehrinde, ayda birkaç defa, insanların kazığa oturtuldukları veya çarmıha gerildikleri veya derilerinin yüzüldüğü veya canlı canlı yakıldıkları veya benzeri vahşi gösterilere şahit olabilirdiniz. Suçluların cezalandırılmasında esas, olabildiği kadar uzun süre acı çekerek ölmelerini sağlamaktı. Cezalandırılanın acı çekme sürecinin ahali tarafından seyredilmesi de istenen bir şeydi. Sadece gücü elinde bulunduran, dolayısıyla cezayı veren otoritenin istediği bir şey değil, anladığım kadarıyla ahali de istiyordu.
Fransız İhtilali çağına geldiğimizde, cezalandırma sürecindeki vahşeti sorgulamaya çoktan başlamıştık. Nitekim İhtilal, cezalandırmanın seyredilmesine mani olmasa da, çabuk, acısız ve kesin bir ölüm teknolojisini, zamanın ruhuna daha uygun bulmuştu. İhtilalin simgelerinden olan giyotin, bir yarışma sonucu seçildi. O dönemdeki Fransızların idam gösterilerinde kendilerinden geçtiklerine dair birçok gravür ve hikâye var. Ama en azından iki şeyi bilmiyorum: Birincisi, idamları seyretmeye gidenler, öldürülenlerin şıp diye ölüvermelerinden hayal kırıklığına uğruyorlar, eski güzel işkence sahnelerini özlüyorlar mıydı? İkincisi, Parislilerin ne kadarı bu gösterilere gönüllü katılıyor, ne kadarı bir insanın ölümüne şahit olmaktan olabildiğince kaçınıyordu?
***
Aradan geçen süre içinde —ki insanlık tarihinin içinde bir göz kırpma süresi sayılabilir— cezalandırma süreçlerindeki vahşet, neredeyse bütün dünyada, hızla geriletildi. Nüfusa oranla bakarsak, ölüm cezaları da hızla azaldı. Oransal azalma, kısmen, suçun mahiyetinin değişmesinden kaynaklandı. Yani mesela Nesimi’nin yaptıklarını bugün yapan biri suçlu bile sayılmıyor —en azından dünyanın büyük bölümünde… Yani, başta siyasi suçlar olmak üzere, birçok suçun kapsamı daraldı. Ama bir yandan da suç, oransal olarak azaldı.
Azaldı ama yok olmadı. Yakın bir geçmişe kadar ölümle cezalandırılan siyasi olmayan suçlar, dünyanın bütün toplumlarında hâlâ var. Ama bugün kimsenin aklına,” bu suçları işleyenleri çarmıha gerelim, Taksim meydanında teşhir edelim, ağır ağır ölsün ve ahali de seyredip zevklensin” demek gelmiyor. Birinin aklına geliyorsa, uluorta söyleyemiyor. Diyelim birinin gücü yetse ve böyle bir cezayı tatbik etse, herhalde ölen bir insanı zevkle seyretmeye gidenlerin sayısı pek fazla olmaz.
Medenileşme süreci, suçun oransal azalmasından çok, cezalandırmanın medenileşmesiyle alakalı yani… Anlaşılıyor mu? Özgecan’ın maruz kaldığı şey katlanılabilir bir şey değil, amenna. Ama toplumun medeniyet seviyesi, Özgecan’a bu katlanılamaz şeyi yapanların mevcudiyetiyle alakalı değil, onlardan her yerde var. Medeniyet seviyesi, bu katlanılamaz şeyi yapanların nasıl cezalandırılması gerektiği hususundaki taleplerden anlaşılabilir.
***
Serin olun.
Memlekette Özgecan’ın katillerine akla sığmaz cezalar öngörenlerin büyük çoğunluğunun aklına da, “idam cezası gelsin, asalım”dan ötesi gelmiyor. Yani “derilerini yüzelim” veya “kazığa oturtalım” filan demiyorlar. Üç yüzyıl önceye kıyasla bir hayli yol alınmış yani.
İkincisi, eğer idam cezası geri gelse, bugün Özgecan’ın katillerinin idam edilmesini isteyenlerin büyük bölümü, bu defa idam cezasına karşı meydanlara doluşurlar. Netice olarak, medenileştiklerinden, yani vahşet karşısında itidallerini yitirdiklerinden reaksiyon gösteriyorlar. Üç yüzyıl içinde, zannedildiğinden de uzun bir yol alındı yani…
***
Gelelim hadım etme meselesine…
Bu hususta bence son sözü Anthony Burgess, Otomatik Portakal’da söylemişti. İyi ile kötü arasında tercih yapma imkânı ortadan kaldırılmış olan insan, insan değildir. İnsanların suç işleme potansiyellerini ortadan kaldırmak, nihai suçtur.
Anlaşılıyor mu bilmiyorum, insan iyi ile kötü arasında tercih yapabildiği sürece var. Bu tercih hakkı mevcut olduğu sürece de, kötüyü tercih edenlerin mevcudiyeti, ihtimal olarak hep var kalacak. Yani hep, Özgecan vakasına benzer vakalara maruz kalma ihtimaliyle yaşayacağız ve zaman zaman maruz da kalacağız. Maruz kalınca da acı çekeceğiz. Ama…
Bu acıya katlanamayıp iyi ile kötü arasındaki tercih hakkı ortadan kaldırılmaya teşebbüs edildi miydi, artık hiçbir yerde durulamaz. Ortada iyi ve kötü kalmaz. İnsan kalmaz.