Değişmeyen Ölür
30 Mart öncesinde kopan fırtınaya Erdoğan dayanamayabilirdi. Bir çoğunuzun hayaliydi, biliyorum. Ama Allah korudu, Erdoğan mukavim durdu. Yoksa Erdoğan gidecek, geride kalan AKP enkazını temizlemek, Türkiye’nin en azından bir 8-10 yılına mal olacaktı.
Erdoğan’ı söküp atamayan fırtına, Erdoğan’ın tutunduğu AKP’yi önüne katıp sürükleyebilirdi. Eh, sadece Erdoğan’ın tasfiye edilmesinden daha iyi bir seçenek gibi görünüyor ama ülkede politika yapmayı imkansızlaştıran şartlar değişmedikçe, farklı aktörlerle aynı filmi bir defa daha seyretmek zorunda kalırdık. AKP de mukavim durdu. İyi oldu.
°°°
Şahısların hiç önemi yok değil elbette. Mesela Eskişehir 1999’da hayata küsmüş bir şehirdi. Büyükerşen ilk defa Başkan seçildiğinde Eskişehirlilerin büyük bölümünün ruh durumu “biz kurtulamadık, çocuklarımız kurtulsa bari bu şehirden” şeklinde özetlenebilirdi. Bugün Eskişehir kendisiyle barışık, kendisine güvenen, mağrur bir şehir.
Sosyo-politik olarak Eskişehir’in çok benzediği İzmir ise, evet, 1999’da bir hayli süngüsü düşmüş bir haldeydi. Ama Eskişehir ile kıyaslanmayacak coğrafi, tarihi, beşeri imkanlara sahipti. Piriştina’nın rahmetli olmasını müteakip Baykal Kocaoğlu’nu icat etti. Netice ortada… Bütün gençliği İzmir’e hasretle geçmiş, lise yıllığında kendisi hakkında dile getirilen yegane dişe dokunur şey İzmir’e duyduğu hasret olan biri olarak söylüyorum, İzmir’de geçirmek zorunda kaldığım her gün, onca sevdiğim orada yaşıyor olduğu halde, çok ağır geliyor. İzmir, bütün iddiasını kaybetmiş, dünyaya küsmüş bir şehir. Kocaoğlu gibi… Kendisi dahil herkesle kavgalı. Kocaoğlu gibi…
Büyükerşen Eskişehir’i, iyi yanlarıyla, kötü yanlarıyla kendisine benzetti. Kocaoğlu da İzmir’i kendisine… Şahıslar elbette mühim.
Ahmet Hakan, kendi bildiği şekliyle AKP tabanını yazdı. Ertesi gün kendi yazısını tekzip etmek zorunda hissetti kendisini. Bence ilk yazdığı yazıda haklıydı, AKP tabanı sahiden de onun anlattığı gibiydi. Ama şimdi, küçücük oğlunu kaybetmiş bir anneyi yuhalayacak kadar vicdan erozyonuna uğradı. Çünkü Erdoğan da kendisine oy verenleri kendisine benzetti. Kendisine oy veren herkes az ya da çok Erdoğanlaştı. Üstelik sadece vicdansızlaşarak da değil, daha bir yığın özellikleriyle.
Politika dönüştürür. Zaten dönüştürsün diye var. Politikacılar toplumu, toplum da politikacıları dönüştürmeli. Türkiye’de yukarıdan aşağı kanallar işliyor, politikacılar toplumu —öyle veya böyle— dönüştürüyor. Ama aşağıdan yukarı kanallar işlemiyor. Evren ve Aldıkaçtı’sının derin fikirleriyle, zaten aşağıdan yukarı kanallar işlemesin diye kurulan düzen müsaade etmiyor.
°°°
Şahıslar mühim. Ama bir yere kadar.
Şahıslar toplumu dönüştürüyor. Ama toplumu dönüştüren sadece politika, sadece politikacılar değil. Toplum başka faktörlerin etkisiyle de dönüşüyor. Aşağıdan yukarı kanallar işlemediğinde, politikacılar toplumdaki değişime göre değişemiyor. Değişmeye ihtiyaç hissetmiyor.
Sadece o da değil. Değişmeyen politikacıyı değiştirme şansımız da yok. Çiller toplumun taleplerine uygun olarak değişmedi. Çiller’i değiştirip, DYP’nin başından da atamadık. Bütün DYP’yi tasfiye etmek zorunda kaldık. Yılmaz değişmedi. Yılmaz’ın yerine başkasını da getiremedik. Koskoca ANAP’ı çöpe atmak zorunda kaldık.
Önce bu düzenin değişmesi gerekiyor.