Deming Gibi
Deming Amerikalı bir istatistikçiydi. Amerikalılar onu ciddiye almadılar. 1950’lerde Japonya’ya gitti. Büyük Japon mucizesinin mimarlarından biri oldu.
Japonya’da birçok konferans verdi. Bir konferans dizisinde, dinleyiciler arasından altı kişiyi sahneye çağırırmış. “Siz işçisiniz,” dermiş, “işinizi size öğreteceğim.” Sonra da iki kişiyi çağırır “siz de kontrolörsünüz” dermiş. İş, içinde 800 beyaz, 200 kırmızı boncuk olan bir kavanozdan, her biri ellişer boncuk alan kutulara boncuk doldurmaktan ibaretmiş. Prosedür de belliymiş. Her işçi kavanozu sol kolunun altına alacak, kutuyu sağ eline alıp kavanoza daldıracak ve kavanozun içinde sarsarak iyice dolmasını sağlayacakmış. Bir tek basit talebi varmış Deming’in. Bir kutuda en çok iki kırmızı top bulunmasını istiyormuş.
Deming ilk işçiye, diyelim Ahmet’e, kavanozu ve bir kutu verdikten sonra “Kavanozu şöyle tut” diye yol göstermeyi, yardımcı olmayı ihmal etmezmiş. “Kavanozu sarsma”” diye uyarmaktan da kaçınmazmış. “Kutunun iyice dolduğundan emin ol” diye bağırır, yani gerektiğinde otoritesini kullanırmış.
Neticede kutuyu kontrolörlerden birine verir ve kırmızı boncukları saymasını istermiş. “On bir!” diye bağırırmış. “Olmadı, ne beceriksiz, ne taş kafalı adamsın sen! Sana en çok iki kırmızı boncuk istediğimizi söylemedik mi?”
Sonra Ayşe denermiş. Aynı uyarılar neticesinde, diyelim sekiz kırmızı boncuk çıkarsa kutudan, Deming Ahmet’e döner ve “gördün mü bak, daha iyisi yapılabiliyormuş” diye çıkışırmış. Ayşe’ye de “zamanla daha iyi olacak” diyerek bir yandan motivasyon sağlar, bir yandan da “olmazsa yandın” gibilerden gözdağı verirmiş.
Bu arada bütün işçilerin bütün kayıtlarını titizlikle tutarmış. İkinci, üçüncü denemelerde gerçekleşen değerlere bağlı olarak karmaşık eğilim analizleri yapmayı ihmal etmezmiş. İşe yaramayacağı kesin görünenleri işten atarmış. Ve saire. Bu arada kontrolörlerin bağımsızlığını haykırarak hatırlatır ve sistemin sigortası olarak kontrolörlere övgüler yağdırırmış.
***
Hepimiz biliyoruz ki, bin boncuğun iki yüzü kırmızı ise, her ellilik kutuda on kırmızı boncuk beklenir. Dolayısıyla en çok iki kırmızı boncuğun çıkacağı bir kutu imal etmek, olağanüstü düşük bir ihtimaldir. Bunu elbette Deming herkesten iyi biliyordu.
Anlaşılmıştır zannediyorum ama yine de tekrarlayayım. Deming bu gösteriyi, hassas prosedürler tarif etmekle, yol göstermekle, akıl vermekle, azarlamakla, eğitimle, tecrübeyle ulaşılamayacak neticeler olduğunu göstermek için sergiliyordu. Şartları değiştirmemişseniz, titiz kayıtlar tutmak, teferruatlı matematiksel analizler yapmak da işe yaramaz. Başka yerlerde işe yarayan bağımsız denetimler filan da hiçbir netice vermez.
Göz kamaştırıcı neticeler verdiğini gördüğünüz prosedürleri, ritüelleri taklit edersiniz. Tastamam aynı organizasyonları kurarsınız. Herkes işini titizlikle yapar. Yine de ortaya bir hâsılat çıkmaz.
***
Bir vakittir memleketin —ciddi veya gayriciddi— bütün problemleri tartışılırken aklıma Deming geliyor. Demingci miyim, neyim? Öyleysem, iyi bir şey midir Demingci olmak? Demingci olmakla dindarlığıma, Türklüğüme, Cumhuriyetçiliğime ve saireye halel geliyor mu, onu da bilmiyorum. Ergenekonla ilişkilendirilebilir mi mesela, hiç fikrim yok.
Ama n’apayım ki hal bu. Her bir meselede ahkâm kesen —kendim dâhil— herkesi, sahnede kâh yol gösteren, kâh akıl veren, kâh bağırıp çağıran, kâh kayıt tutan Deming gibi görüyorum.
Cemalettin N. TAŞCI