Dertleşme
Celal’le yaptığımız videoların sonuncusunun altına, Ali Dikkat adlı bir izleyici “Hoca odtü zamanlarında günyüzüne çıkan hasletlerini köreltememiş” diye yorum yapmış. Ne kastettiğini tamamen yanlış anlamış olabilirim ama ODTÜ ile sosyalistlik arasında bir korelasyon kurduğunu, “temel gelir haktır” dediğimde de o ODTÜ’lülüğün bende depreştiğini düşündüğünü vehmettim.
Eğer ben yanlış anlamamışsam, bizi izleyen Sayın Dikkat beni tamamen yanlış anlamış diyebilirim.
Ekşi’de beni şahsen de tanıyor gibi görünen faydasiz adli yazar, beni tarif ederken bir yerde “siyaset yuvarlaktır, nerede durursanız durun o sizden daha sağdadır” demişti yıllar önce. Ben kendimi böyle tarif etmezdim ama benim hakkımda söylediği diğer hususlar hoşuma gittiğine göre, bunu da alıp kabul etmem gerektiğini düşünüyordum. Şimdi ise “galiba faydasiz, benim hakkımda benden daha haklı” diyebilirmişim gibi geliyor.
Ali Dikkat eğer benim vehmettiğim şeyi kastediyorsa, fena halde bir anlaşmazlık var. Ben ODTÜ ile ilişkilendirilen ve ilişkilendirilebilecek solculuğun/sosyalistliğin tam karşısındayım ve “temel gelir haktır” diyebilmemi de o tam karşıda olma haline borçluyum.
Şöyle ki…
Klasik bir ODTÜ mezunu sosyalistin en büyük hasmı piyasadır. Ona göre dünyadaki bütün musibetlerin kendisinden kaynaklandığı bataklık piyasadır. Piyasa behemehâl kurutulmalıdır. Piyasa marifetiyle verilen kararlar da tercihan ODTÜ’lülerden müteşekkil bir heyetin uhdesine geçirilmeli, böylelikle Türkiye —hatta neden olmasın bütün dünya— yanlış karar belasından kurtulmalı, kaynakların yanlış yerlere tahsisi ihtimali ortadan kalkmalıdır.
Benim bulunduğum koordinatlara göre ise, mümkün olan bütün kararlar piyasaya devredilmeli, piyasa olabildiği ölçüde derinleş(tiril)meli. Temel gelir, hâlihazırda tüketim kabiliyeti olmayan veya fevkalade sınırlı olan insanlara tüketim kabiliyeti sağlayacağı —veya olan kabiliyetlerini güçlendireceği— için, piyasanın genişlemesine ve derinleşmesine yol açar.
Kaldı ki, videoda şikâyet ettiğim istihdam yaratma takıntısı, piyasayı bozan bir dizi düzenlemeyi gerekli kılıyor. Piyasaya kalsa lüzumlu görülmeyecek işler icat ediliyor. Klasik bir ODTÜ’lü —veya ODTÜ’süz— Türkiye sosyalisti için olması gereken budur. Ama eksik, çok eksik yapılıyor, herkese iş icat edilmeli.
Geçende, nerede okuduğumu hatırlamıyorum sosyalist bir yazar, temel gelir meselesi hakkında, “bu kapitalizmin yeni bir oyunu, aman ha” diye dikkat çekiyordu. Anladığım kadarıyla kafası şöyle çalışıyordu: Kapitalizmin yegâne derdi işçileri sömürmek olduğundan, işçileri sömürmesine mani olan da sosyalistler olduğundan, kapitalizm denen şeytanın en büyük hasmı sosyalistlerdi. Sosyalistler nereden alıyordu güçlerini? Emekçilerden. Eh, emekçilere temel gelir ödeyip emeklerine ihtiyacı ortadan kaldırırsa? Sosyalistleri ne biçim ters köşeye yatırmış olacaktı kapitalizm.
Yani?
Ortalama bir Türkiye sosyalistine göre, insanlar birer emekçidir. Emeklerini satmalı, karşılığında sosyalistlerin onlar adına kararlaştırdığı şeyleri, herkes adına kararlaştırdığı fiyatlardan satın almalıdırlar. Emek vermekten başka hiçbir işe/karara zinhar bulaştırılmamalıdırlar. Sosyalistler onların emeklerinin değerini kapitalistlere karşı koruyacaklardır. Devrimden sonra kapitalist kalmayacağı için bu koruma vazifesi ortadan kalkacak, dolayısıyla ODTÜ’lü veya ODTÜ’süz ama iyi eğitimli sosyalistler bütün mesailerini, insanlar hangi üründen ne kadar üretsin ve tüketsin gibi problemlerin optimum çözümlerine hasredebileceklerdir.
Bana göre ise insan karar veren bir canlıdır. İnsanın en kutsal imtiyazı emeği değil, karar verme kabiliyetidir. Herkes kendi kararlarını vermekte olabildiği ölçüde hür olmalı. Temel gelir insanların piyasada bir oyuncu olarak ellerini güçlendireceği ve piyasayı derinleştireceği için, benim dünya tasavvuruma göre, insanlık adına son derece olumlu bir adımdır.
Kabaca özetleyecek olursak, demek ki, klasik bir sosyalist için insan, öngördüğü/hayal ettiği muazzam düzenin bir nesnesidir. Benim açımdan ise tarihin öznesidir —kendi kararlarıyla, benim veya sosyalistlerin beğeneceği kararlar vererek veya başkalarının kararlarına uyarak değil. Dolayısıyla, eğer ille de müdahale edilecekse, olabildiği kadar çok insanın, tarihin seyrine olabildiği ölçüde tesir edebilmesini sağlama istikametinde müdahale edilmeli. Temel gelir bu işe yarar.
Videoda bu mevzulara girmemiştik, belki —Celal’in tercihlerine göre— gireriz. “Bu mevzular” dediğim, “temel gelir sosyolojik ve iktisadi olarak hangi neticeleri doğurur” mevzuları. Videoda ben temel gelirin neden elzem olduğu, Celal ise nasıl uygulanacağı hususlarına odaklamıştık merceklerimizi. Ve temel gelir hakkında sorulabilecek, sorulması gereken onlarca başka soru daha var. Belki yeri geldikçe tartışırız.
***
Mesela aynı videonun altında Alp, “Ben temel gelirin olduğu toplumda Cemal hocanın testesteron ilişkileri dediği dağılımın nasıl olacağını merak ediyorum” demiş —testosteron demek istemiş.
Bu vesileyle, benim testosteron mevzuunu yerli/yersiz gündeme getirmeme itiraz eden Ekşi’deki bir başka girdi geldi aklıma. Bu hususta da bir derdimi ifade edememe hali olduğunu düşünüyorum. Christakis’in Blueprint kitabından öğrendim, tek eşliliği norm olarak kabul etmiş olan toplumlarda, evlendikten sonra erkeklerin testosteron seviyesi ciddi ölçüde düşüyormuş. Bu düşüş, mezkûr toplumlarda şiddet eğilimlerinin düşmesi gibi son derece olumlu neticelere sebep oluyor diye yorumlanıyor.
İyi de…
Kaybedenler Kulübü filmini seyredenler hatırlayacaktır, Zeynep Kaan’a âşık olur. Sonra işler yürümez ve Mete, bir noktada Kaan’a, “bu kadınlar erkeğin bir özelliğine âşık oluyor sonra da bütün mesaisini onu değiştirmeye tahsis ediyor” mealinde bir laf eder. Öyle olmuyor mu? Şahsi gözlemlerime göre öyle oluyor. Yani ne oluyor? Kadın —elbette adını öyle koymasa da— testosteronu hissediyor, ona yöneliyor. Ama o testosteron üretimi devam ederse kadının erkeği elinde tutması güçleşecek, çünkü başka kadınlar da o testosterona yürüyecek. Dolayısıyla erkeği evcilleştirmeye çabalıyor. Başaramazsa erkeği kaybediyor, başarırsa erkekte âşık olduğu şeyi —kadın olmak da zor iş yani.
Ve evet, kadın erkeği evcilleştirebilirse, bu defa testosteron sahibi başkalarını aramaya başlıyor. O pekâlâ tesisatçı da olabilir. Testosteron imalatının yegâne kaynağı zenginlik ve/veya güç değil ki. Ama zenginlik ve güç de testosteron kaynaklarından…
Böyle bakınca, Alp’in sorusu önem kazanıyor. Daha önce, sosyal yardımların evin erkeğine değil de doğrudan kadına verilmesinin kadını nasıl güçlendirdiğine dair birçok şey yazıldı, çizildi. Temel gelir gerçekleştiğinde de, mesela 18 yaş üzerindeki herkese belirli bir gelir sağlandığında, şimdi yeterince hür ve güçlü olmayan sayısız kişi, özellikle de gençler, ciddi ölçüde bağımsızlık ve güç elde edecekler. Testosteron dağılımı radikal olarak değişecek yani.
Bu noktada, mesela gençler arasında uyuşturucu tüketiminin artacağını, uyuşturucu bağımlısı gençlerin sayısının artacağını tahmin ediyorum. Bir yığın başka tatsız neticeleri de olacaktır temel gelirin. Ama testosteron dağılımındaki değişim, bence, olabilecek bütün olumsuz neticelerine rağmen, net toplamda olumlu faktörlerden biri olacaktır.