Eğitim İçin
Mecburi din dersine karşıyım. Ortaöğretimde kız öğrencilerin başlarının örtülmesine karşıyım. Karma öğretim bence olmazsa olmaz.
Bunlara mukabil, anadilde eğitimin yanındayım. Yükseköğretimde bile yabancı dilde eğitime karşıyım. Köy Enstitülerine de, Köy Enstitüleri nostaljisine de karşıyım.
Yukarıdaki satırlardan sonra hala sigortaları atmamış olanlar varsa, onlarla serinkanlı bir biçimde eğitim konuşmaya çalışalım.
Başlamadan önce, yukarıdaki tutumlarımın hepsinin tartışmaya açık olduğunu, her birinin bir yığın “ama”larla bağlı olduğunu vurgulayayım ki, ileride bir gün “ama şöyle demiştin” demeye kalkmasın kimse.
Aşağıdaki linkte eğlendirici bir video var. Mevcut okul sistemine yönelik, eğitimde her şeyin olduğundan çok daha verimli olabileceğini gösteren bir video.
www.ted.com/talks/ken_robinson_how_to_escape_education_s_death_valley
Bu tür tartışmalar 1970’lerden, hatta Illich’in Okulsuz Toplumundan beri var ve giderek yaygınlaştı. Argümanları çeşitlendi. Ben de 90’lar boyunca, kendi kapasitem oranında, bu tartışmalara katkı yapmak kastıyla yazdım, konuştum. Mesele şu ki, okulun verimi dediğimiz şey, üç farklı özne açısından üç farklı manaya geliyor.
Birincisi, okul eğitim gören fert için bir mana taşıyor. Eğitim gören fert, minimum çaba ve minimum riskle, elde edilebilecek en kıymetli diplomayı talep ediyor. Hemen herkes, okulda öğrendiklerinin gerçek hayatta pek bir işe yaramayacağını, gerçek hayatta işe yarayacak şeylerin okul dışında çok daha verimli bir biçimde edinilebileceğini biliyor. Zaten ediniyor veya edindiğini düşünüyor da… Dolayısıyla asıl hedef diploma.
İkincisi, okul toplum için bir mana taşıyor. Toplum, ferdin aksine, verimli bir biçimde işleyebilmek için gereken bilgi ve becerilerin okulda kazandırıldığı varsayımına daha sadık. Belki de değil, kendisini aldatıyor. Çünkü okul, sosyal ve iktisadi statünün yeniden dağıtımını sağlayan en önemli aygıt. Türkiye’de özellikle böyle. Dolayısıyla toplum okulu gözetiyor.
Buna mukabil, okulu finanse eden ve işleten devletin okuldan beklentisi çok farklı. Devletlerin okula, vatandaş yetiştirmek için ihtiyacı var.
Yukarıdaki videoda okulla ilgili sıkıntılar, eğitimin mekanistik bir yaklaşımla ele alınmasından kaynaklanıyor gibi anlatılıyor. Bence haklı. Başka kelimelerle aynı şeyleri yıllarca söyledim. Ama unutmamak gerekiyor, okulun bir eğitim fabrikası olarak tasarlanması, mesela otomobilin fabrikasyon üretiminden bile eski. Yani okul, fabrikanın başarısına öykünerek tasarlanmış değil. Önce okul oldu, sonra fabrika mantığı —imalat dâhil— diğer alanlara yaygınlaştı.
***
Esas derdim başka. Okula, hakkını veremeyeceği, altından kalkamayacağı kadar ağır bir kıymet vehmediliyor. Şöyle örnekleyeyim: Mecburi din dersine taraf olanlar, din dersi marifetiyle öğrencilerin dünya algısını inşa edeceklerini düşünüyor olabilirler. Ama karşısındakiler kesinlikle öyle düşünüyor gibi görünüyor. Yani düşünüyorlar ki okul, mesela mecburi din dersi marifetiyle öğrencilerin dünya algısı üzerinde tayin edici bir etki yapabilir. Bir an haklı olduklarını varsayalım. Okul bu kadar tayin ediciyse, kendileri de okulun ürünü olmalılar. Yani mecburi din dersi dâhil her konuda aldıkları tutum, okulda edindikleri sayesinde olmalı. Onları mecburi din dersine karşı yapan şey, okulda edinilmiş bir şey olmalı. Doğru olduğu için değil, okulda edinilmiş bir şey olduğu için yaşayan bir kanaat olmalı mecburi din dersine karşı olma hali.
Öyle mi?
Bence değil. Birkaç sebeple… Şimdi mecburi din dersine karşı olanların önemli bir bölümü, okulda din dersi gördüler. İlaveten, mecburi din dersine karşı olma hali, okulda din dersi görüp görmemeye göre değil, içinde yetişilen ailenin siyasi/sosyal konumuna göre değişkenlik gösteriyor. Filan…
Demem şu: Okulu abartıyoruz. Okul, okul marifetiyle yapılması istenen şeylerin önemli bir bölümünü yapamaz. Bunun da birinci sebebi, okulun teknolojisi. Yani okulun teknolojisi geliştirilir, mesela yukarıdaki videoda sözü edilen perspektif farklılıkları okula eklemlenirse, okul sahiden de şimdikinden çok daha verimli olabilir. Yani öyle bir okulda din dersi verilebilirse mesela, kimilerinin hayal ettiği kimilerinin korktuğu neticeler doğabilir.
O halde de şu soru düşüyor akla: Okul hâlâ devletin aygıtlarından biriyken böyle bir teknolojik iyileştirme iyi bir şey mi olur, kötü bir şey mi?