Emine Hanıma Açık Mektup

Sayın hanımefendi,

Siz Ferit’i tanımazsınız. 1970 güzünde memleketin dört bir yanından toplaşıp gelen doksan altı ürkek çocuğun arasında olmasaydı, ben de tanımayacaktım. Düpedüz birer kobaydık. Ama çok küçüktük, o ıssız tepede bulunmanın bir imtiyaz olduğunu söylediklerinde inandık. Çok küçüktük, çoğumuz imtiyaz sahibi olmanın tafra yapma, kostaklanma, rövanş alma fırsatı sağladığını akıl edemedik. Aksine, imtiyaz sahibi olamayanlara karşı bir borçluluk duygusu yer etti içimizde. O yaşlarda edinilenleri değiştirmek kolay olmuyor, borcumuzu eda etmek hususunda farklı yaklaşımlarımız olsa da, çoğumuz borçluluk duygusunu hâlâ taşıyoruz.

Yaşadıklarımızdan şikâyetçi olduğumu düşünmenizi istemem. Zaten o ıssız tepede bize hiçbir şartta şikâyet etmemeyi de öğrettiler. İşler yolunda gitmiyorsa, şartları değiştirmek için mücadele etmemiz gerektiğini de… Kaldı ki üç yıla yakın süren o tecrit döneminde çoğumuz çok eğlendik.

Ferit, tam üç aydır Silivri’de yargılanmayı bekliyor. Gelen haberler ve mektupları gösteriyor ki, hâlinden şikâyet etmemek konusundaki kararlılığını sürdürüyor. Satır aralarına sinmiş olan ıstırabı, muhtemelen, mücadele etme imkânlarının tamamına el konmuş olmasından kaynaklanıyor. Hani insanın dilinin ucuna Ahmed Arif’in gelmemesi imkânsız: Ölüm böyle altı okka koymaz adama / Susmak ve beklemek müthiş.

Ferit Silivri’de, sayın zevcinizin kendisini savcılığına atadığı davada yargılanmayı bekliyor. Savcılıkta marifet şüphelendiğiniz kişileri polis zoruyla bir yerlere tıkıp, onların hürriyetini gasp etmek değildir. Adaletin bir an önce tecelli etmesi için lazım geleni ikmal etmektir. Siz de teslim edersiniz ki, eşiniz bu savcılık dersinden sınıfta kaldı.

Ferit’in ve benzerlerinin maruz kaldığı muamele, bana kalırsa, sayın zevcinizin sadece sembolik savcılık vazifesinin değil, asli işinin de hakkını veremediğine delildir. Başbakanlık makamı, Devletin bütün kurumlarının mesuliyetlerine ortaktır. Nasıl Süleyman beyi 12 Eylül öncesindeki terörden, Bülent beyi kuyruklardan, Turgut beyi memleketin soyulmasından mesul tutmuş idiysek/idiyseniz, sayın eşiniz de, başka birçok şeyin yanı sıra, Silivri’de sergilenen zulümden de mesuldür.

Eşinize değil de size hitap etmemin sebebi, kadın yüreğinin daha hassas, kadınların daha müşfik olduğu masallarına inanmış olmam değil. Kadınların, lüzum gördüklerinde, hiçbir erkeğin asla beceremeyeceği kadar acımasız ve katı olabileceklerini öğrenmeme yetecek kadar çok kadın tanıdım. Yine de kadın yüreği hakkındaki bu masalları faydalı buluyorum. Hiç değilse bazı kadınların, masalları haklı çıkarmak ümidiyle, olduklarından daha hassas, daha müşfik davranmaya çabalamasına vesile oluyorlar. Mesela siz de, masalların devamını sağlamak, yanıldığımı bana ispatlamak isteyebilirsiniz diye ümit ediyorum. Ümit ediyorum ki, Silivri’de sergilenen ve adını koymaktan aciz olduğum şeyin birçok kişinin içini kanatmakta olduğunu eşinizin kulağına fısıldayabilirsiniz.

Ayrıca sayın zevcinizin aklının ermeyeceği hesaplara, bir kadın olarak sizin aklınız erer. Kamu vicdanı tekin değildir. Sayın eşinizin siyasi kariyeri de delildir ki kamuoyu, kanun bahanesiyle zulme uğrayanların kimsesidir. Kısa çöpün hakkını uzun çöpte bırakmaz. Silivri bugün bereketli bir potansiyel siyasi rakip fidanlığı olarak iş görüyor. Bu pratik hesabı her erkekten daha başarıyla yapabilecek vasıflara sahip olduğunuzdan şüphem yok.

Allah’ın selamıyla…

Cemalettin N. TAŞCI

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin