Erdoğan’ın Tandoğan’dan Ne Farkı Var?
Birkaç ay önce, genç bir adam ta Antalya’dan, eğitimde —dolayısıyla da toplumun istikbalinde— birçok şeyi değiştirebileceğini düşündüğü fikirleriyle geldi. Kendisinin de utana sıkıla ifade etmekten çekinmediği gibi, kafası bir hayli karışıktı. (Kafası karışık olmak, bana göre utanılacak şey değil. Aksine, bir meziyet. Kendisine de söyledim.) Uzun uzun ve heyecanla anlattığı projesi karşısında kendisininkine benzer bir heyecan sergilememiş olmam canını sıktı.
Aynı terimleri farklı kavramlar için kullanıyorduk, projesini tam olarak anlayamamıştım. Öte yandan, projesine benzer birçok projenin geliştirilmesinde, bazılarının uygulamaya konmasında rol almıştım. Başlangıçta ümit edildiği kadar parlak neticeler elde edilememişti. Zaten edilemezdi de…
Dolayısıyla projesinin beni o kadar heyecanlandırması zordu. Ama heyecanı çok etkilemiş, çok heyecanlandırmıştı. Bunu söylediğimde, tersini tercih edeceğini söyledi. Kendimden utandım.
***
Dün gece bir başka genç adam heyecanla aradı. Yıllar önce bir üst düzey bürokratın odasında bana anlattığı şeylerin bir bölümü, nihayet devletin gündemine girmişti. Devlet kamu sektörü bilgisinin paylaşımı ve yeniden kullanımı konusunun önemini sonunda idrak etmiş gibi görünüyordu. Bu da onu yeniden heyecanlandırmaya yetmişti.
Oyunun dışında kalmayı bile içine sindirmiş gibiydi. Hani sanki, “yapılıyor ya, ölmeden bunu da gördüm ya, gözüm arkada kalmaz” gibi bir havası vardı. En azından ben öyle hissettim. DPT’nin Bilgi Toplumu Dairesinin sitesine girdim. Sözünü ettiği raporu indirdim. Onun heyecanından eser yoktu raporda. Bu kadarı bile yetmişti ona.
***
Gencecik kadınlar, üç kuruşluk gelirlerinde hiçbir artış olmayacağını bile bile, sırf yapılması gerektiğine inandıkları şeyler için canhıraş bir çaba harcıyorlar. Benden de zaman zaman yardım istiyorlar. Elimden geldiğince yardım ediyorum. Hâlbuki hayal ettiklerinin önemli bir bölümü gerçekleşemeyecek, sudan bahanelerle engellenecek, biliyorum. Büyük hayal kırıklıkları yaşayacaklar.
Aklımca, bu hayal kırıklıklarında hissem olmasın diye, ne tür engellerle karşılaşacaklarını bilgiç bilgiç anlattım kendilerine. Sonra da, gencecik insanların heyecanına hak ettiği cevabı vermemiş olmaktan utandım.
***
Bütün bu tecrübeleri, genç yaşta kurduğu hayallerin önemli bir bölümünü hayata geçirebilmiş biri olarak yaşıyorum. Kendimi, bu gençlerin hisselerini çalmış biri gibi hissediyorum.
Türkiye gençlerinin heyecanını daha ilköğretim çağında imha etmeye programlanmış olduğu halde, her nasılsa, durmadan bu tür gençler yetiştiriyor. Kaya çatlaklarında biriken suyla beslenen filizler gibi, imkânsız şartlarda boy veren bu gençler, çok geçmeden Türkiye’nin gerçeğine tosluyorlar. Onlara yazık oluyor. Hepimize yazık oluyor.
Ve Erdoğan grupta, Sakarya’da yaptığı 54 açılışı anlatıyor baygın ifadelerle. Eğer bunlar daha önce Eskişehir’de yapıldığına şahit olduğum açılışlara benzer açılışlarsa, elbette açılmış olan herhangi ciddi bir şey yok.
Velev ki olsun. Yolu kimsenin hayallerine uğramamış, hiçbir heyecandan nasibini almamış altmış parkı bir kalem sayarak açmış olsun Erdoğan. Altmış köye altmış fabrikasyon park. DPT’nin hazırladığı ruhsuz, heyecansız rapor gibi altmış park… Erdoğan’ın Türkiye’sinin, Nevzat Tandoğan’ın Türkiye’sinden, Erdoğan’ın Tandoğan’dan ne farkı var? Hani “komünizm lazımsa, onu da biz getiririz” dediği söylenen Tandoğan’dan?
Bize Erdoğan’ın orada burada açıp durduğu bir yığın abuk sabuk şey lazım değil. Bize, hayal kurabilen gençler lazım. Gençlerin hayallerini gerçekleştirebileceklerini ümit etmeyi sürdürebilecekleri bir iklim lazım. Lakin elimizde ne var? “Hayal kurulması lazımsa onu da ben kurarım” diyen bir Erdoğan…
Cemalettin N. TAŞCI