Faşistler ve Antifaşistler
The Economist, Yılın Ülkesi olarak Fransa’yı seçmiş. Gerekçesi, neredeyse bütünüyle Macron. Macron’un başardığı iddia edilenlerin arasında, “eski sağ-sol ayrımının açık-kapalı ayrımının yanında önemsiz kaldığını düşünenlere ümit vermek” de var, The Economist’e göre.
2017 seçimlerini Fransa tarihinde nereye koymak gerektiğini, Macron’u nereye koymak gerektiğini, Macron’u seçmiş olan Fransa’nın dünyanın mevcut savaşında nereyi hak ettiğini filan bilmiyorum. Daha doğrusu, büyüklerimden öğrendiğim “övme kızını gelin oluncaya, övme gelini üç çocuk anası oluncaya” anlayışı, ancak tarihin vereceğini varsaydığım hükümleri vermeye çalışmaktan alıkoyuyor beni…
Ama Fransa, Macron ve saire aktörlerden bağımsız olarak ele alınabilecek bir şey var. O şey, o eğilim hakkında The Economist’in tarifini yapıp, “sağ-sol ayrımı açık-kapalı ayrımının yanında önemsiz kalıyor” demek aklıma gelmemişti. Doğru bir adlandırma mı, emin de değilim. Çok yersiz görünmüyor ama…
İran’da bir şeyler oldu mesela. İç içe geçmiş bir yığın talep, bir yığın farklı tuğladan örülmüş bir duvara çarptı bir defa daha. Bana en başta bile son derece cılız görünen protestolar sırasında, anlaşılan o ki binlerce kişi gözaltına alınmış. Gözaltına alınanların da dörtte üçünden fazlası 25 yaşından küçükmüş. İçinde büyüdüğümüz sağ-sol ayrımıyla ne kadar anlaşılır İran’da olup bitenler, bilemiyorum. E evet, akranlarım “ne var anlaşılmayacak, geçim sıkıntısı çekenler, ezilenler” filan diyebilirler protestocular için, fonda ABD’nin filan görünmediği bir anda. Sonra da “ne var anlaşılmayacak, emperyalistler İran’ı karıştırmaya kalktı ve lakin İran devleti sağlam durdu” diyebilirler protestocuların çarpıp un ufak olduğu duvar hakkında.
***
Kopernik’ten önce gök cisimlerinin hareketlerini izlemek ve tahmin etmek imkânsız değildi. Yermerkezli bir kavrayışımız vardı ve onun yardımıyla, mesela güneş ve ay tutulmaları tahmin edilebiliyordu. Yani büsbütün manasız, hiçbir işe yaramayan bir tasavvur, insanoğlunun cehaleti yüzünden, öyle binlerce yıl boyunca hüküm sürmüş değildi. Öte yandan, Kopernik âlemin merkezine güneşi koyduğunda da hakikati bulmuş değildi —çünkü güneş âlemin merkezi filan değil.
Ama âlemin merkezini dünyanın olduğu yerden alıp güneşin olduğu yere kaydırmakla birçok şey değişti. Birçok şey… Alakalı alakasız bir yığın şey.
Özelde İran’da, genelde ise dünyada olup bitenleri anlamak ve açıklamak için yirmi yılı aşkın süredir müracaat edilen kavramlaştırmalar bana, ortada —mesela— günmerkezli bir teori olmaması yüzünden, kifayetsiz olduğu aşikâr olan yermerkezli teorinin ısıtılıp ısıtılıp önümüze konmasıymış gibi görünüyor. Eh, yeni bir teorimiz olmadığında mutabıksak, eskisine müracaat etmekte çok da anlaşılmaz bir hal yok. Ama onun bir ezber olarak dayatılıp durmasına itirazım var. Bir iman nesnesi olarak… Bir şeyi ikamesi olmadığından mecburen istihdam etmek başka şey, onun her derde deva olduğunu iddia edip karşı çıkanları çarmıha germek başka…
The Economist’in açık-kapalı ayrımı işe yarar bir şey gibi görünüyor. Neden? Hem ABD’de Trump’ı, hem IŞİD’i, hem Avrupa’nın her yanında 2017’de defalarca test edilmiş olan güncel siyasi saflaşmayı ve hem de İran’da son dönemde yaşadıklarımızı açıklayabilecek bir ayrım bu. Trump, May, Le Pen, Putin, İran’daki çok tuğlalı duvar, Erdoğan ve mesela Esad aynı tarafa düşüyorlar. Demeyin şimdi “bu nasıl aynı tarafa düşmek, neredeyse hepsi bir diğerinin boğazını sıkıyor”. Elbette öyle olacak, kapalı bir mekanizmayı müdafaa ediyorsanız, sizin dışınızdaki herkes tehdittir, düşmandır. Mesele, sözünü ettiğim aktörlerin duruşlarıyla açıklanamaz. Her birisinin karşısındaki aktörlerin ortaklaştığı bir program var —en azından bu aktörlerin karşısına dizilmiş olanların programları, bir diğerininkini büyük ölçüde andırıyor. Kendimce bu yüzden, birkaç ay önce, “dünyanın bütün şehirlileri birleşin” demiştim zaten.
İran muhalefeti le Macron’u, Gezi’de elektriklenen gençler ile Trump’a karşı bir araya gelenleri, birbirleriyle alakasız görünen bağlamlardaki, birbirini hiç andırmayan sosyoekonomik ve sosyopolitik arkaplana sahip yığınla unsuru birbiri ile toplanabilir kılan bir ortak payda var. The Economist açıklık demiş, ben şehirlilik diyegeliyorum.
Karşı taraf, yani İran mollaları, Trump, Putin, Erdoğan, Esad ve saire, ilaveten, beş benzemez değiller. Onların ayrıcı vasıflarını tanımlayan bir terim çok uzun süredir var: Faşist. Onların hepsi faşistler. Mesele şu ki, Türkiye’nin faşistlerinin İran’ın faşistleri ile ortak özelliklere sahip olması, birbirleri ile dayanışma içinde olmalarını gerektirmez. Çünkü genellikle Türkiye’nin faşistleri ile mesela Suriye’nin faşistlerinin menfaatleri çelişir. Daha büyük bir çelişki ortaya çıktığında, mesela Trump faşizmi tehdit ettiğinde, Putin, Erdoğan, Esad ve İran molla faşizmleri bir araya gelebilir.
Asıl önemli olan ise, dünyanın dört bir yanında birbirlerini andıran faşistlere karşı olanların menfaatlerinin, belki de insanlık tarihinde ilk defa olmak üzere, birbirlerinin menfaati ile bu derece örtüşüyor olması. Özetleyecek olursak, Fransa’nın faşisti Türkiye’nin faşistine benziyor ama menfaatleri ortak değil. Fransa’nın antifaşisti Türkiye’nin antifaşistine benzemiyor ama menfaatleri ortak.
Bu savaş o savaş.