Hikaye

Erdoğan’ın tanıtım videosu, sizce ne diyor?

Evet, “cumhur, başkanını seçiyor” diyor neticede. Cumhurbaşkanlığı forsunu milletin muhtelif unsurları tamamlıyor ve sonra kapıdan da hep birlikte geçiyorlar, filan.

Ama mesela fonda Erdoğan Karakoç’un bir şiirini okuyor. Şiir okuduğu gerekçesiyle hapse atılan, şiir okuduğu gerekçesiyle siyasetten men edilen bir adam, böylece, ağzını doldura doldura şiir okuyarak, kendisini cezalandıran sistem karşısındaki zaferini en has biçimde ilan etmiş oluyor. Zafer, üleşmeye kalkışıldığında, geniş yığınları cezbedecek bir bal. Ayrıca muzaffer olan, yenilmiş olandan daha cazip.

Mesele o kadar da değil. Muhtemelen prodüksiyon hazırlanırken hiç akılda yoktu ama İstiklal Marşı ile Çanakkale Şehitleri şiirinin karıştırıldığı bir ortamda, adaylardan birinin çıkıp Karakoç’un şiirini seslendirmesi de bir fark ortaya çıkarıyor.

Seçilen şiir de netameli. İlk anda Erdoğan Allah’a hitap ediyor gibi görünüyor. Ama şiir İstanbul’a, İstanbul’da tecessüm etmiş bir medeniyete gönderme yapıyor. Daha mühimi, hitap edilenin millet olduğunu düşünmek isterseniz, hiçbir mani yok. Şiirin seçilen bölümü öyle bir bölüm.

***

Dümdüz kırmızı bir duvara bakarsanız, duvara konsantre olup bakarsanız, kırmızı renk, bir anda üç-dört unsuru ancak barındırabilen kısa dönemli hafızanın bir bölümünü işgal eder. Aynı duvarda, duvar boyu, kırmızı giymiş bir Angelina Jolie fotoğrafı olsaydı, yine aynı şey olacak, kısa dönemli hafızanızın bir bölümü meşgul olacaktı. (Misal Daniel Bor’un The Ravenous Brain kitabından.) Ama bu defa Jolie’nin rol aldığı filmler, oradaki rol arkadaşları, eşi, ödül aldığı son törende söyledikleri ve saireye de ulaşacaktı beyniniz. Jolie’nin giysisinin rengi olan kırmızı, bu defa yine aynı bölgede yer bulacaktı ama diğer birçok şeyin yanında… Büyük bir paketin küçücük bir parçası olarak. Daha önce işgal ettiği alanın çok daha küçük bir yüzdesinde.

Bir hikaye olarak paketlendiğinde, birçok unsur, aralarından sadece birinin tek başına işgal ettiği kadar alana sığabilir yani.

İnsan beyninin nasıl işliyor olduğunu keşfetme sürecinin çok başlarındayız. Ama o kadar da cahil sayılmayız. Beynin sınırlı bir kapasitesi olduğunu biliyoruz mesela. Bu sınırlılıkları aşmak, en azından genişletmek için neler yapılabileceği konusunda da az çok tecrübe sahibiyiz. Duvar gibi dümdüz bir objenin, hikayesi olan birinin, mesela Angelina Jolie’nin fotoğrafı kadar heyecan uyandırmayacağını çoktandır biliyoruz. Beynin, kendi haline bırakılırsa, hikaye üretmeye çok hevesli olduğunu da… O hikayeyi siz imal ederseniz, başka birçok beynin, kendi yapacağı işi sizin yapmanıza şükran duyarak o hikayeyi satın alacağını da…

Yarın, çoğu yalan da olsa iyi kötü bir hikaye, duvar olmayı kasten tercih etmiş, duvar olmakta bir kıymet gören bir duvarla yarışacak.

Hayırlı olsun.

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin