İktidar ve Esneklik
Elastisite, esneklik kelimesi ile karşıladığımız bir kavram. Üzerine bir kuvvet uygulandığında kuvvetin büyüklüğüne ve istikametine uygun bir biçimde şekil değiştirme, kuvvet ortadan kalktığında ise eski şekline dönme kabiliyetine esneklik diyoruz. Bir futbol topunu mesela, sıkıştırdığınızda küre formunu kaybeder, şekil değiştirir. Uygulanan kuvvete eşdeğer enerjiyi depolar ve sıkıştırma ortadan kalktığında, depoladığı enerji vasıtasıyla eski küre formuna döner.
İyi bir şey gibi görünüyor. Kendisini şekil değiştirmeye zorlayan kuvvet karşısında —şekil değiştirme kabiliyeti olmadığından— patlasaydı mesela, hiç de hoş olmayacaktı.
Öte yandan, hiç de iyi bir şey gibi görünmüyor. Uğraşıyor, didiniyorsunuz. Yorulup vazgeçtiğinizde bir de bakıyorsunuz ki her şey eski tas, eski hamam. Beyhude yorulmuşsunuz. Yorulmuş ama iş yapamamışsınız yani.
Elastisitenin ayna simetriği olarak ise plastisite var. Plastik çamur gibi bir şey düşünün. Elinize çubuk şeklindeyken aldınız, ovaladınız, şekli değişti. Eski şekline getirmenizi istesem, çok müşkülat çekersiniz ama becerebileceğiniz yine de şüpheli. Harcadığınız enerji, uyguladığınız kuvvet, tümüyle işe dönüştü. Plastik çamur kütlesi “öğrendi”. Öğrendiğinin iyi bir şey mi, kötü bir şey mi olduğu ayrı mevzu ama artık eskisi gibi değil.
Plastisitenin bir formu olarak kabul edilebilir mi bilmiyorum ama kırılganlık da esnekliği olmayan unsurların bir özelliği. Bir ağaç mesela, rüzgâr karşısında esner, eğilir, rüzgâr dinince de eski halini alır. Ama rüzgâr çok şiddetliyse, ağacın esneme kabiliyetini aşarsa, ağaç kırılır. Hiç esnekliği olmasaydı, tamamen kırılgan olsaydı, hafif bir rüzgârda bile kırılacaktı.
Elastisitenin, plastisitenin sınırları var yani. Muhtelif biçimleri var. Filan. Uzatmayacağım. Meseleyi halimize getirmeye çalışayım.
Toplumlar, toplum kesimleri ve fertler elastik varlıklar —elbette belirli sınırlar dâhilinde. Elastik olmalarının iyi yanları var —işler yolunda gitmediğinde, beklenmedik bir sıkıntıya maruz kaldıklarında, kırılmıyorlar. Ama elastik olmanın kötü yanları da var —öğrenmiyorlar, en azından öğrenmeleri için uzun süre boyunca aynı etkiye maruz kalmaları gerekiyor.
Buraya kadar olanı, mevzu ile alakalı hemen her kaynaktan bulabilirsiniz. Buradan sonrası tamamen benim spekülasyonum.
Sizin bir fert olarak öğrenmeniz için, tekrar gerekir —yani aynı kuvvetin kararlılıkla, uzun süre size tatbik edilmesi. Ama şart da değil. Eğer öğrenmek istediğiniz şeyi öğretmeye kalkarsanız, o kadar tekrar gerekmeden de öğrenebilirsiniz. Yani? Kuvvet uygulayan aktör olmak ile üzerine kuvvet uygulanan aktör olmak arasında, elastiklik açısından bir fark var. Kuvvet uygulayan aktörler, üzerine kuvvet uygulanan aktörlere kıyasla, çok daha plastik oluyorlar.
Sokaktan geçen bir delikanlıyı alıp üzerine polis üniforması geçirirseniz, yıllarca uğraşsanız öğretemeyeceğiniz kuralları şıp diye öğrenir.
İktidar plastisiteyi artırıyor yani. İktidar sahibi olan esnekliğini kaybediyor.
Türkiye’de iktidar, uzun yıllar boyunca, kerameti kendinden menkul bir kesimin elinde yoğunlaştı. Cumhuriyeti kendi mülklerine geçirmiş olan bir tuhaf “hayat tarzı ekolü”, devasa bir plastik çamur kütlesi olarak, kendi kendilerini mıncıklaya mıncıklaya şekil değiştirdiler. Öğrendiler. Mesele şu ki, öğrendikleri şey, ne kendileri ve ne de bu toplum için bir hayra vesile olmadı. Milli takım Yunanistan’ı yenemedi, doğru dürüst romancılarımız olmadı, bilimde nal topladık ve yoksul kaldık. Bize imtiyazsız, sınıfsız bir kitle olduğumuzu söyleyip durdular ama bu topraklarda yaşayanların yüzlerce yılda biriktirdiklerini bir forma sokup Almanlarla rekabet etmeye teşebbüs etmediler. Aksine, bu topraklarda birikmiş ne varsa ona savaş açıp, onun sahibi olarak gördükleri kesimlerin “hayat tarzı”nı değiştirmeyi marifet bildiler.
Karşılarında mevzilenen kesimler ise, onca tekrara rağmen esnekliklerini muhafaza ettiler. Üzerlerine okulla gelseniz de, mahkemelerle gelseniz de, tankla gelseniz de, yorulup kuvveti geri çektiğinizde, şıp diye eski hallerini alıyorlardı. Şimdi öyle değiller artık. Şimdi iktidardalar ve esnekliklerini kaybettiler. Ve şu geçen süre içinde gördük ki, esnekliklerini kaybettiklerinde, tastamam ötekilere benzediler. Onların bir işe yaramayan, doğru olmayan bilgilerini “öğrendiler”.
Öğrenme, teorik olarak sürekli bir faaliyet. Canlılar âlemi mesela, durmaksızın öğreniyor. Her tür durmaksızın değişiyor. Her değişim, birçok olabilirlik şansını ortadan kaldırıyor. Ama başka olabilirlik imkânları doğuyor, filan. Mesele şu ki, her değişim, yani her öğrenme hayatta kalamıyor. Hatta pek azı hayatta kalıyor. Ekosistemi karneyi veren öğretmen olarak görürsek yani, pek çok özne “yanlış” şeyler öğrenmiş oluyor. (Karneyi verenin ekosistem olduğunu kabul etmek Aydınlanmacılar için bir kâbus, onlar karneyi vermenin kendi tekellerine olması gerektiğinde ısrarlı ama bunu şimdilik geçelim.)
Dahası da var. Plastik çamurla oynadıysanız bilirsiniz, çamurun kalitesi de farka sebep olur. Kaliteli çamurla uzun süre oynayıp, onu biçimden biçime sokmak mümkün. Kalitesiz çamur ise, bir süre mıncıklandıktan sonra ufalanmaya başlar, kısmen katılaşır ve saire. Türkiye’nin hamurunun işe yaramaz olduğu iddiası da uzun süredir dolaşımda, malumunuz.
Kendi hesabıma, kendi şahsi gözlemlerimden yola çıkarak, memleketin hamurunun başkalarının hamurundan daha meziyetsiz, daha potansiyelsiz olduğunu düşünmedim. Ama yanlış kurulmuş iktidar ilişkisi, ufalanıp öğrenme kabiliyetini tamamen kaybeden, üstelik esnek de olmayan bir tuhaf doku üretmişti Türkiye’de. Şimdi o doku, memleketin kalanına, esnekliğini kısa süre öncesine kadar muhafaza edebilmiş olan kesimlere de yayıldı.
Beni bilen bilir, Erdoğan’a da, yapıp ettiklerine de, en başından beri karşıydım. Cahil, vasıfsız ama üstelik de aşırı kibirli, kendisinde tuhaf kıymetler vehmeden biri neticede… Ama iktidara taşıdığı, en azında iktidara ortak ettiği kesimlerden ümitliydim. “Onlar bu işi halleder” manasına değilse de “bir şey olacaksa onlardan olacak” manasına. Çünkü diğer kesimler, yıllar yılı hakkını vermeden keyfini sürdükleri iktidar yüzünden bozulmuşlardı. Tayin edici aktör Erdoğan olmasa da bahse konu olan kesimler olsaydı, belki de başka türlü bir hikâyemiz olabilirdi. Ama aşırı merkezileştirilmiş olan kudret, Erdoğan gibi vasıfsız bir narsist ile bir kimyasal reaksiyona girince…
Tamamen ümitsiz olmam gerekiyor.
Ama hayat direniyor. Gezi’de başını çıkardı, gördük. Mevsim müsait değildi. İklim müsait değildi. Kendi serasına çekildi. Ankara’da yaşananlara, Suriye’de yaşananlara tamamen kayıtsız olmasalar da, olup biteni bizim kavramlarımızla okumayan geniş bir genç kesim var. Hiç esnek değiller. Yani ne yaparsanız yapın enerjiyi absorbe edip, siz yorulunca eski hallerine, özlerine dönecek bir kitle değil bu. Öğreniyorlar yani.
Ne öğreniyorlar?
Onu bilemiyorum.