İngilizlere Bayılıyorum
Saat, uzun süre, Avrupa medeniyetinin Kutup Yıldızı oldu. Erişilemez bir kusursuzluğun, mükemmelliğin sembolüydü. Erişilemezdi ama istikametimizi de ona bakarak belirliyorduk. Modelimizdi. Her kusursuz şey saat gibiydi ve her şey saat gibi mükemmel olmalıydı. Toplumlar bile. Hatta özellikle toplumlar.
Kıta Avrupa’sında Aydınlanma saati idealize ederken, kusursuz düzeni temsil etmek için bir şey lazım olduğu her defasında saate gönderme yaparken, İngiltere’de saat çoktan gözden düşmüştü hâlbuki. Shakespeare ve çağdaşlarına göre saat hantallığın, lüzumsuz bir karmaşıklığın ve güvenilmezliğin sembolüydü.
Gerçi İngiltere’de bile saate saygı sürdü. Mesela onlarca yıl sonra Newton kâinatın düzenini birkaç denklemle açıklayacak, açıkladığı düzeni de saatin düzenine benzeterek yüceltmeye çalışacaktı. Ama İngiltere’nin seçkin çevrelerinde saat Cermen işi, düşük vasıflı bir şey halini alalı çok olmuştu.
İngilizlere hayranım. En çok da bu yüzden… Saati işgal ettiği manasız koltuktan ilk indirenler oldukları için.
***
Madonna Malavi’de, geleceğin liderlerinin yetiştirilmesi amacıyla bir okul kurulması için öncülük etmiş. Şöhretlerden bu amaçla toplanan 3,8 milyon dolar, kısa sürede buharlaşmış. Bildik hikâye… Yolsuzluklar, hırsızlıklar, nüfuz ticareti, vs. Mevzu bizde haber oldu mu, bilmem. Eğer olduysa, muhtemelen, “şu Afrikalılar adam olmaz azizim” kıvamında sunulmuştur.
Öyle ya, her şeyin doğrusunu bilen Batılılar, neye ihtiyacın olduğunu bir güzel tespit etmişler. Yarınlarını inşa etmek için senin yapman gerekeni senin adına yapmaya girişmişler. Lazım gelen parayı da aralarında toplayıp gelmişler. Şu tuhaf kıyafetlerine filan aldırmayıp, seninle fotoğraf bile çektirmişler. Daha ne yapsınlar?
The Guardian haberi böyle vermemiş. Aksine, “senin daha iyi bilmen lazım ki okula ihtiyacın var, senin için biz yapıyoruz, müteşekkir olman lazım” küstahlığını eleştirmiş. Yukarıda tasarlanıp aşağıya dayatılan teknokratik çözümlere karşı çıkmış. Kudretin adaletsiz dağılımına itiraz etmiş. Ve saire. İngilizlere bayılıyorum.
***
Böyle dedim ya, “ah evet, çok haklısın ben de bayılıyorum, onlar gibi yapmamız lazım” diyecek birçok kişi tanıyorum. Yani ne diyeyim? Kimisi İngilizlerin, Amerikalıların yüz yıl önce yaptıklarını yapıp, dünyanın dört bucağında okul açacağım diye seferber olur, ötekiler de aynı İngilizler bugün ne yapıyorlarsa onları yapmaya kalkar.
Rahmetli Erbakan “taklitçi bunlar” derken çok haklıydı. Haklıydı da… Kendisi de az taklitçi değildi. Takipçilerinin de farkı yok yani. Neticede memleketin en itiraz kabul etmez deyişlerinden biri “Amerika’yı yeniden keşfetmeye lüzum yok.” Hâlbuki lüzum var. Hem de çok var. Çünkü mühim olan Amerika değil, mühim olan keşfetmiş olmak. Kâşif olmak mühim… Keşfedende keşfederken meydana gelen değişim mühim.
Cemalettin N. TAŞCI