İşporta Tofflerlar
Alvin Toffler geçen hafta öldü.
Kendisine çok şey borçluyum. Geleceğe bakmak gerektiğini ondan öğrenmedimse de, geleceğe nasıl bakılacağını ondan öğrendim. Değişime dost veya düşman olmak gerekmediğini, geleceğe daha yansız bakılabileceğini mesela, onun sayesinde talim ettim. Güya sistemciydim ama sektörlerin karşılıklı etkileşim içinde, hep birlikte değişiyor oldukları bilgisi de, bende, Toffler sayesinde ete kemiğe büründü. Belki de hepsinden önemlisi, teknoloji denen şeyin bir hardware meselesi olmadığını, daha çok bir kavrayış tarzı, bir mindset olduğunu, bir örgütlenme biçimi olduğunu onun yardımıyla fark ettim.
Daha birçok şey… Birçok hususta Toffler’ın sözünün üstüne henüz söz söylenemediğini düşünüyorum.
Ama bence, en önemli kehanetinde çuvalladı, onu da atlamayayım. 1970’de yazdığı Future Shock’un ana tezi, bence, değişim hızının insanın biyolojik kapasitesini aştığı idi. Daha 1970’te… O günden bu yana değişim hızı 1970’te hayal edilemeyecek seviyelere yükseldi ama insanoğlu, bence, bu imtihanı müthiş bir başarıyla veriyor.
Bunlar ayrıca, uzun uzun tartışılmayı hak eden mevzular. Şimdilik derdim bu değil. Toffler’ın ardından Farhad Manjoo’nun NYT’de yazdığı yazının tetiklediği bir hususu tartışmak istiyorum (http://www.nytimes.com/2016/07/07/technology/why-we-need-to-pick-up-alvin-tofflers-torch.html?ref=topics&_r=0).
Manjoo bir vakitler ABD hükümeti tarafından desteklenen, kurumsallaşmış, RAND, SRI ve MITRE gibi uzmanlaşmış merkezi organizasyonlar tarafından yürütülen gelecek araştırmalarına asıl şimdi ihtiyaç olduğunu iddia ediyor. Ve tam da ihtiyaç hâsıl olduğunda, gelecek hakkında tahmin yapma işinin işportaya düşmesinden yakınıyor.
Manjoo bir hususta haklı. Sahiden de içinde yaşadığımız için yeterince idrak edemediğimiz topyekûn bir değişim dalgasının içinde yaşıyoruz. Yazıda birer cümleyle geçiştiriverdiği şeylerin her biri, kendi başına, bizden önceki birkaç nesli doldurabildi.
İyi ama…
Toffler The Third Wave’de uzmanlaşma ve merkeziyetçiliği –dört başka unsurla birlikte– ikinci dalganın, yani artık geride kalmış bir kavram haritasının unsurları olarak saymıştı. Yani, Toffler’ı ciddiye alacaksak, işlerin uzmanlaşmış ve merkezi kurumların dışında, bir nevi işportacı mantığıyla gerçekleştirilmesine zaten hazırlıklı olmamız gerekiyordu.
***
Geleceğe hazırlıklı olunabilir mi? Bence hayır. Eskiden de olunamazdı. Toffler, siyasetten eğitime her alanın endüstri mantığına göre örgütlendiği dönemlerin sonunun geldiğini ortaya koyarken bizi geleceğe bakmaya zorlamıştı. Ama geçmişe de bir göz atmakta fayda var. Şimdi geçmişte kalmış olan henüz gelecek iken, yani endüstri mantığı alanları birer birer teslim alırken, planlı programlı bir süreçte olmamıştı olan şey. Kendisine hazırlıklı olamayacağımız geleceklere doğru yol alıyoruz hep. Ama Toffler bize, evet, bu defa geleceğe hazırlanabileceğimiz imasını satmıştı. Geleceği endüstrileştirmişti yani. Belki de kendisi öyle yapmamıştı ama endüstri mantığıyla şekillenmiş zihinler Toffler’ı öyle anlamayı tercih etmişlerdi.
Geleceğe hazırlıklı olunamaz. RAND’ları ve saireleri yeniden işler hale getirsek de olunamaz. Ama işte hazırlıklı olmak için elimizden geleni yaptığımız zannını üretip, bir tür tatmin sağlar. İkinci dalga boyunca da hiçbir şey planladığımız gibi gelişmedi ama daha merkezi, daha kudretli, daha uzmanlaşmış otoriteler inşa ettikçe gerçekliğin planlarımıza daha çok boyun eğeceği hayali hep hayatta kaldı. Gerçeklik öyle davranmadı ama biz her defasında bu defa anahtarı ele geçirdiğimiz zannıyla tatmin olduk.
Şimdi artık böyle tatmin üretmenin sonuna geldik. Elimizden kayıp gitmesini hazmedemediğimiz, yerine aynı kıymette bir şey koyamadığımız emtia, o tatmin duygusu.
İşporta gelecek tahminleri matah şeyler mi? Çoğu değil. Mesela Kurzweil’in hezeyanlarının hangi kısmını ne kadar ciddiye almamız gerektiğini tayin etmek kolay değil. Susskind’lerin professionların geleceği olmadığı iddialarını da içine yerleştirebileceğimiz bir gelecek perspektifi çizmek de hiç kolay değil. Çoktandır hiç kimse, Toffler’ın Naisbitt’in bir zamanlar yaptığı gibi, şöyle dört başı mamur gelecek tahminleri koyamıyor önümüze –yani Manjoo’nun şikâyeti haksız sayılmaz.
Mesele şu ki, Toffler haklı çıktı ve artık yeni Tofflerlar beklemek manasız. Bundan böyle her şey hep işporta olacak. Avrupa Birliğinden çıkmak da, Birliğe girmek de, futbol şampiyonaları da, politika da, imalat da, pazarlama da ve mesela sanat da… Hepimiz aynı kaldırımda, yan yana açılmış tezgâhlarda, geçici temaslar kurup bozarak, durmaksızın değişen bir network mimarisinin bir düğümü olarak varlığımızı sürdüreceğiz. Böyle bir hayatı içe sindirmek kolay görünmüyor. Ama hayatlarımız zaten öyleydi. Hep öyleydi. Sadece artık öyle olmayacağı, en doğru bağlantıların network dışında bir yerlerde tayin edilip, işin doğrusunu bilen otoritelerce tatbik edileceği, işte o vakit artık kalıcı ve sağlam bir dünyanın inşa edilmiş olacağı zannına sahiptik. Şimdi o hayali kaybettik.
Bence iyi oldu.
Eski dünyada pek az kişiye yer vardı, işportacı kaldırımında herkese yer olacak.
***
Bugün işporta tezgahlarında sergilenen şeylerin büyük bölümü son derece değersiz şeyler. Ama bu, işportacılığı bilmeyen, işportacılığı küçümseyen insanların yaptığı işportacılık yüzünden böyle. İşi layıkıyla yapan işportacılar, İnternet dergiciliğinden müzik sektörüne, eğitimden sağlığa kadar çok geniş bir yelpazede, kısa süre önce hayal bile edilemeyecek şeyler yapıyorlar. Yani gerçekte kıymetli olanlar da işporta tezgâhlarında pazara sunuluyor. Kerameti kendinden menkul otoriteler tarafından tasarlanmış, gösterişli fabrikalarda üretilmiş olmayan şeylere kıymet vermeyi bilmeyen nesil onları seçemiyorsa, kabahat işportacılıkta değil.
İnsanoğlu, bana öyle görünüyor ki, Toffler’ı haksız çıkarıyor ve zuhur etmekte olan dünyaya –beklenmeyecek kadar hızla– uyum sağlıyor.