It’s the Social Status, Stupid!
“Sosyal statü” diyor araştırmacılar, “bir ferdin sosyal çevresinin kalitesinin en önemli göstergelerinden biridir (http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3340061/)”. Sıkı bir sosyal hiyerarşiye tabi olan dişi makak maymunları üzerinde yaptıkları araştırmadan sonra söylüyorlar bunu.
Biz hem sosyal statünün hem de onunla yakından bağlantılı olan fenotip özelliklerinin (mesela bağışıklık sisteminin performansının, depresif tutumların ve saire) genetik olarak belirlendiğini düşünüyorduk. Yani, bazılarının elverişsiz genlerle doğduklarını, onların hem daha kırılgan hem de sosyal olarak daha düşük statüye sahip olduklarını varsayıyorduk. Sözünü ettiğim araştırma bu varsayımları yıkıyor. Aynı maymunlar, farklı sosyal tertiplerde farklı sosyal rütbelere yerleştiriliyor ve… Bingo! Sosyal statüsü düşük olduğunda hastalıklara daha açık olan aynı maymun, sosyal statüsü yüksek bir tertibe yerleştirildiğinde, birden direnç kazanıyor, filan.
Devam etmeden önce, biraz geriye gidelim. Akşam’da yazmıştım:
“Martin Luther King’in öldürülmesini müteakip, Amerika’da bir ilkokul öğretmeni olan Jane Elliot, sınıfını mavi gözlüler ve kahverengi gözlüler olarak ikiye böldü. İlk gün mavi gözlülerin ne kadar çalışkan, başarılı, iyi olduklarını söyleyip, onlara övgüler yağdırdı, imtiyazlar sağladı. Birkaç saat sonra mavi gözlüler, kısa süre önce arkadaşları olan kahverengi gözlüleri hor görmeye başladılar. Arkadaşlarına zarar vermek hiç de sakınılması gereken bir şey gibi görünmemeye başladı. Bayan Elliot’un deneyi bununla kalmadı. Ertesi gün, bu defa kahverengi gözlülerin aslında mavi gözlülerden daha iyi, daha vasıflı olduklarını iddia etti. Sınıfta roller kısa süre içinde değişti, zalimler mazlum, mazlumlar ise zalim oldu.
“Sınıfta yaşananlar ibretliktir ama özetlemeye bile kalksam yerim yetmez. Çarpıcı olan şu ki, ilk gün kahverengi gözlülerin, ikinci gün ise mavi gözlülerin sınıftaki performansları olağanüstü seviyede düştü. Yani eğer Bayan Elliot ilk günkü tavrını sürdürseydi, dönem sonunda mavi gözlülerin notları kahverengi gözlülerin notlarından çok yüksek çıkacaktı. Yani mavi gözlülerin daha akıllı, daha zeki olduğu iddiasına delil bulunmuş olacaktı.
“Hal budur. Nihayetinde ölçüp delil diye sunduğumuz şey, aslında en başta bizim yaptığımız şeydir. İsmet Özel’den ilhamla söyleyecek olursak, dipte bulduğumuz sandık, dibe dalmak için belimize bağladığımız sandıktan başkası değildir.”
Yani Tung ve arkadaşları işin biyokimyasını açıklamadan önce de biliyorduk, sosyal statünün ne kadar tayin edici olduğunu. Ama galiba arada ciddi bir fark da var: Elliot’un sosyal deneyinde, muhtemelen, farkı yaratan şey endokrin sistemi. Yani hormonlar… Diyelim kendilerinden övgüyle bahsedilenlerin testosteron seviyeleri yükselirken, yerilenlerin endorfin seviyeleri yükseliyor, filan.
Tung ve arkadaşlarının deneyinde ise daha derin faktörler devreye giriyor. Hangi genlerin ifade edileceğini, hangilerinin edilmeyeceğini kararlaştıran epigenetik süreçler, maymunların biyokimyasını değiştiriyor. Yani hangi hormonun ne kadar salgılanacağını da tayin eden mekanizmalar daha kalıcı olarak değişiyor.
Kalıcı?
Kalıcı ama değişmez değil. Teknik tabirle plastik değişimler oluyor. Şartlar değişene kadar aynı kalan bir yapılanma ortaya çıkıyor. Sosyal statüye bağlı olarak bazı genler devre dışı kalıyor, buna bağlı olarak da bağışıklık sisteminden iştaha, stresi düzenleyen sistemlere kadar, bünyenin hemen her unsuru etkileniyor. Ve bahse konu olan epigenetik sistem, sosyal statü değiştiğinde, kısa süre içinde reaksiyon gösterebiliyor. Yani statü düşüklüğü yüzünden ifade edilmeleri engellenen genler, statü yükseldiğinde, kısa süre sonra ifade edilebilir duruma dönebiliyorlar.
***
Politika, iktisadi kaynakların sosyal sınıflar arasında yeniden dağılımını tayin etme süreci. Bildiğim kadarıyla politikayı böyle tarif eden ilk kişi Marks. Ama yine bildiğim kadarıyla, Marksist olmayanlar da bu Marksist tarifi yaygın olarak kabul ediyorlar.
Ama yine de, Marks ile onu takip edenler arasında bir fark var. Marks, adını koymamış olsa da, metinlerinin matematiğe boğulmamış yerlerinde coşku ve heyecanla konuşurken, iktisadi şartlarla sınırlı kalmıyor. Hissedebiliyoruz ki, aslında mesele sosyal statü. Bir ferdin mensup olduğu sınıfın iktisadi gücü önem taşıyor, çünkü sosyal statünün en önemli belirleyeni o.
Marks’ı takip edenler, metinlerin coşkusunu ayıklayıp geriye sadece matematik kılçığını bıraktıklarında, kof bir ekonomizm kaldı elimizde. Hiçbir şeyi açıklamayan ve çözmeyen bir ekonomizm. Varlıklı başörtülü kadınların ve varlıklı Kürtlerin neden arıza çıkardıklarını anlamayı imkânsızlaştıran bir kavram haritası.
“It’s the Middle Class, Stupid!” adıyla yazdıkları kitapla meseleyi tarif etmeye çalışan Carville ve Greenberg’e atıfla söyleyeyim: “It’s the Social Status, Stupid!”
Aptal! Mesele sosyal statüden ibaret.
***
Sabahtan beri evimin önünden, periyodik olarak, arkalarına birer Türk bayrağı iliştirilmiş on binlerce liralık motosikletlerine binmiş gencecik insanlar, konvoy halinde gürültü yaparak geçip duruyorlar. Ama astsubay kadının da dediği gibi, zenginler askere gitmiyor ve şehit de olmuyor. Yani motosikletli gençler konvoy halinde gürültü yapıyorlar ve o motosikletleri almaya güçleri yetmeyenlerin payına da ölmek düşüyor.
Eskiden, çok eskiden öyle değildi. Beyler cephede savaşıyorlardı. Çünkü itibar, muharebede gösterilen tutuma endeksliydi. Zenginlik de yine itibar ile yan yanaydı. Yani savaşçılar zengin de oluyordu. Devran değişti. Şimdi fiilen dövüşmek muteber bir şey değil. Ama birilerinin çocuklarının dövüşe gönderilmesini sürdürebilmek de gerekiyor. Bağlıyorsunuz motosikletinizin arkasına bayrağı…
Neyse…
***
Politika, demek ki, sosyal statünün yeniden dağılımını sağlama sürecinden ibaret. AKP de, memleketin statü dağılımını altüst etti. Başörtülü kadınlar AKP sayesinde otomobil sahibi olacak iktisadi kaynaklara erişmediler, o süreç AKP’den önce başlamıştı. Kof ekonomizmle, başörtülüler otomobil sahibi olunca artık arıza çıkarmayacakları ümit edildi. Ama öyle olmadı. Başörtülü kadınlar, onları otomobil sahibi yapanların arkasında kararlılıkla durmadılar. Otomobillerinin direksiyonunda kibirle oturabilmelerini sağlayan Erdoğan’ın arkasında ise ölümüne dövüştüler. Otomobil sahibiydiler ama trafiğe çıkmaya cesaretleri yoktu. Şimdi trafik onların.
Peki, ne değişti? AKP 7 Haziran’da neden geriledi? Şimdi tabanı neden bu kadar kırılgan?
Çok şey değişti.
Birincisi, AKP kendi kibirli elitlerini yarattı. Bırakın AKP sosyolojisinin periferisini, ikinci çemberdekilerin bile birinci çembere girme ümitleri kalmadı. Birinci çember giderek daraldı ve kemikleşti. Manasız savaşta hâlâ AKP’yi sırtlayanların çocukları ölüyor.
İkincisi, Türkiye’nin bir bütün halinde sosyal statüsü geriledi. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, bırakın Avrupa’da, Orta Doğu’da bile gururla dolaşma imkânı daraldı.
Üçüncüsü, AKP kof bir ekonomizme rücu etti. Hatta kof ekonomizmden bile daha geriye, kof bir parasallığa gitti. Sosyal statünün içini dolduran değerlerden hiç haberi olmadı. Mesela gazeteleri oldu ama okunur olamadı. Pahalı evlere sahip olundu söz temsili ama o evler ve çevreleri estetik hiçbir değer taşımadı. Müzikleri olmadı, edebiyatları, sinemaları olmadı. Hâlâ başkalarının ürettiklerini tüketmeye mahkûmlar. Diplomaları oldu ama karşılığı olmadı yani, yapamadılar.
Daha birçok şey var ama bu kadarı kâfi zannediyorum.
***
AKP’yi iktidar yapan kesim, 1950’lerden bu yana kıpırtılı olan bir kesimdi. Enerjiktiler. Dövüştüler, dövüştükçe bilendiler. Şimdi benzer bir hal, Kürtlerde var. AKP’yi iktidar yapan kesimi savaş alanında tutanlar, kadınlarıydı. Şimdi benzer bir hal Kürtlerde var.
Daha önce söyledim: Kürtler kazandı. Öyle düşünüyorum. Ama korkarım, AKP’yi iktidara taşıyan kesimlerin yaşadığı tecrübeyi Kürtler de yaşayacaklar. Çünkü itibarın, sosyal statünün günümüzde neye göre dağılıyor olduğunun farkında değil gibiler.