İzmir
İzmir benim ilk aşkımdı. İzmir’e âşık olmak, en azından benim neslim için, nadir rastlanan bir hal de değildi. Akranlarımın pek çoğu, sahip oldukları vasıflara uygun iş bulamayacaklarını bile bile, diplomalarını alır almaz İzmir’e döndüler. İzmir’de yaşamak, vasıflı bir işe, yüksek bir gelire, janjanlı bir istikbale sahip olmaktan daha mühimdi yani.
Ne kadar çok sayıda olurlarsa olsunlar, ne kadar birbirlerini andırır görünürlerse görünsünler, her aşk nevi şahsına münhasır bir hikâyedir. Her aşığının İzmir’i tarifi başka başkadır yani. İzmir’in âşıkları, yıllardır, başlarını can çekişen İzmir’in göğsüne koymuş, İzmir’in acısını İzmir’le birlikte yudumluyorlar. Çıtları çıkmıyor, çünkü biliyorlar, mevzubahis olan kavga ise gerisini teferruat olarak gören bir yığın zibidi var. Kavgayı sürdürebilmek için vatanı ve İslam’ı bile bozuk para gibi harcayabilir olanlar, İzmir’in acısının önünde elbette duraklamayacak, İzmir’i de kavgalarına malzeme edecekler.
Nitekim duraklamadılar, ilk fırsatı şehvetle tükettiler.
***
İzmir’in ölümüyle canı yanacak olanlar sadece İzmir’in âşıkları olsaydı,”onlar düşünsün” denebilirdi. Ama öyle değil. İzmir, 1980’lere kadar, Türkiye’nin modeliydi. Türkiye treninin ulaşacağı nihai istasyondu. Eğer bir vakittir Türkiye’nin ufkunu süslemiyorsa, İzmir değiştiğinden değil, ülke makas değiştirdiğinden…
Mesele şu ki, İzmir’in yerini başka bir şey almadı. Hiçbir şey almadı. Türkiye’nin bütün şehirleri can çekişiyor. Türkiye’nin bütün şehirlerinin hissesine doymaz bir iştahla tecavüz eden İstanbul da, obezlikten komada.
İzmirlilerin hiç günahı olmadığını söylemiyorum. Ama asıl büyük günah, zavallı bir zihinsel koddur. Bu zihinsel kodun bir yığın bileşeni var. Biri mesela, kalkınma ve sanayileşmeyi aynı şey zannetmektir ki, bu zannın Türkiye’nin tamamının başını bir süre daha belaya sokacağı görünüyor. Sanayinin asla dişe dokunur bir performans sergileyemeyeceği, ama mesela modanın, popüler kültürün, müziğin, İstanbul’da hayal bile edilemeyecek performanslara ulaşabileceği İzmir, Türkiye’nin manasız zihinsel kodunun kurbanlarından sadece biri.
***
1995’te, seçim öncesinde yaptığım araştırmalarda gözlediğim bir hali, sandık sonuçlarıyla destekleyerek, dönemin birçok siyasetçisiyle ve medyayla paylaşmıştım. Hal ürkütücüydü. Balıkesir-Uşak-Fethiye üçgeninin batısında kalan bölge karıncalanıyordu. Bu hattın, güneydoğudaki fay hattından daha tehlikeli, daha kırılgan bir fay hattı olduğu, ta o zaman görünüyordu.
Bu hattın batısında yaşayanlar, tehlikeyi sezdiler. Şimdilerde, konvoy taşlandı diye örselenen insanlar, faturayı üstlendiler. Beklenmeyecek, en azından benim beklemediğim bir sağduyu sergilediler.
Konvoy taşlamak elbette hoş şey değil. Ama kazanın altındaki ateşin yıllardır nasıl harlandığını görmeden, suyun yüzeyinde meydana gelen birkaç fokurdamaya böyle küstahça manalar yüklemek de hiç hoş şey değil. Olsa olsa İstanbul’da mümkün olur bu ölçüsüz küstahlık.
İzmir yıllardır neredeyse birinci dereceden afet bölgesi. Bu hal İzmir’in, İzmirlilerin kabahati değil. Nasıl memleketin orasından burasından İstanbul’a göçünce kendisinde derin kıymetler vehmetmeye başlayan cahillerin küstahlığı İstanbul’un veya İstanbulluların çirkinliği değilse…
Cemalettin N. TAŞCI