Listeler
Ben bu yazıyı yazarken partilerin aday listeleri netleşmiş değildi. Netleşmesini bekleyebilirdim. Ama lüzum yok. Listeler her nasıl gerçekleşirse gerçekleşsin, kimseyi tatmin etmeyecek. Tıpkı Fenerbahçe’nin kadrosu gibi, kim dışarıda kalmışsa onlar konuşulacak.
Konuşup duracağız ama hepimiz aslında biliyoruz ki, kimlerin seçileceğinin ehemmiyeti yok. Falancanın yerine filancanın mebus olması, mebus olanların veya olamayanların hayatını elbette çok değiştirecek. Ama memleketin ahvalinde hiçbir değişiklik olmayacak. Listeler, hangi partiye rey vereceğiniz kararını bile etkilemeyecek.
Listelerin parti tercihinizi etkilemeyeceğini emniyetle söylüyorum, çünkü yıllarca siyasi kamuoyu araştırmaları yaptım, aksine bir tek misal gördüm. Belki benim şahit olmadığım birkaç misal daha vardır, hepsi o kadar. Sözünü ettiğim misalde, Nevşehirliler Kıratlıoğlu’nu artık istemiyorlardı. Çiller ısrar etti. DYP, kalesi olarak görülen Nevşehir’de bozguna uğradı. O kadar ki, eğer MHP ülke barajını aşabilseydi, Nevşehir’den bir tek mebus bile çıkaramayacaktı.
***
Parti genel merkezlerinde hummalı bir faaliyet var haftalardır. Aday adayları erişebilecekleri her yere erişip —adaylık ihtimallerini yükseltebilmek ümidiyle— akıllarına gelen her şeyi yaptılar. Rakipleri hakkında, yani kendi partilerinin diğer aday adayları hakkında teferruatlı raporlar hazırlayıp, parti yöneticilerine ilettiler. Onların nasıl hırsız, uğursuz olduğunu ispatlamaya çalıştılar. Partilerin yaptırdığı kamuoyu araştırmalarını etkilemek için türlü işler yaptılar. Eski düzende, aday olduktan sonra seçmeni etkilemek için para harcar, kampanyalar düzenlerlerdi. Şimdi aday olana kadar bütün bütçelerini harcıyorlar.
Bu çabaları küçümsüyor, hor görüyor değilim. Oyunun kuralları böyle gerektiriyorsa, herkes elbette elinden geleni yapacak. Mesele şu ki, bu oyundan kimsenin bir menfaati yok.
Kimsenin menfaati neden yok? Yine futbola müracaat edeyim izin verirseniz.
Futbolculuk da mebusluk gibi makbul bir iş. Fenerbahçe formasıyla bir tek Süperlig maçına çıksanız, mebusların bir yılda kazandığını kazanırsınız. Onlardan daha meşhur da olursunuz. Eh, ademoğlu daha ne ister?
Diyelim futbola çok hevesliydiniz. Sokak arasında topla türlü cambazlıklar da yapıyordunuz. Ama babanız haytalığa katlanamıyordu. İkide bir pabuca para vermekten usanmıştı. Düşüp bir yerinizi kırmanızdan da korkuyordu. Futbol oynamanızı yasakladı. Siz de güzel güzel okudunuz. Adam oldunuz. Kendi mesleğinizde başarı kazanıp, herkesin saygısını kazandınız. “Tamam, lazım geleni yaptık, artık Fenerbahçe’de forma giymenin vakti geldi” diyebilir misiniz? Siyasetin şimdiki hali tam da böyle bir hal.
Kafanızda canlandırın, her sezon başı Süperlig kulüplerinin kapısında bir yığın popüler insan birikmiş. Başkanı tavlamaya çalışıyorlar ki, kulübün kasasından kendilerine servet ödensin. Her hafta başında “bu defa oynamak benim hakkım” diye teknik direktörün başının etini yiyen bir kalabalık hayal edin. Onların oynadığı futbolu seyretmek için tribünlere gider, televizyon başında oturur musunuz?
Futbol sokak arasında topla oynaya oynaya öğrenilecek bir şey. Altyapıda terleye terleye… Her hafta idmanlarda ter döke döke… Kadroya girme hakkı böyle kazanılıyor. Futbol becerisi herkese eşit dağıtılmış değil elbette. Ama becerili olanlar, ancak yıllarını futbola verirlerse futbolcu olabiliyorlar. Doğuştan getirdikleri veya başka alanlarda biriktirdikleriyle değil.
Siyaset de tastamam böyle. Siyasetçi olmak için lazım gelene herkes sahip değil. Ama sahip olanlar da sokak arasında, kahvehanelerde, üniversite kulüplerinde, parti gençlik teşkilatlarında, il teşkilatlarında, kendileri gibi olanlarla rekabet ede ede yaşarsa ancak siyasetçi olur.
***
Haftalardır aday adayları fena halde yoruluyorlar. Onların arasından kadroyu belirlemeye çalışan parti yönetimleri bunaldılar. Ama nafile. Manasız bir siyaset düzeniyle oluşturulmuş takımların arasından hangi kadro sahaya sürülürse sürülsün, dişe dokunur bir iş çıkmayacak.
Cemalettin N. TAŞCI