Mağlup İmal Etmek
Eskileri karıştırırken, şimdilerde siyasi bir mevta olmuş bir siyasetçiye yazdığım bir not geçti elime. Gençmişim, öfkeliymişim besbelli. “Siyaset, mağlup imal etmeden galip gelme sanatıdır” demişim. Bilmiyorum artık bir yerlerde okumuşum, beğenmişim, “yeri geldi” diye hissetmişim de mi sokuşturmuşum araya, yoksa kendim mi uydurmuşum…
Bir yandan heybesinde öfkeden gayrı hiçbir şey olmayanlar —eksikliği kapatmak ümidiyle, manasız öfkelerine saygıdeğerlik kazandırma hayaliyle— “öfke de bir belagat sanatıdır” diye kükrediler bu memlekette. Ne sanattan, ne de belagatten nasipleri olmadığını gördük/görüyoruz. Öte yandan birileri, olur olmaz yerlerde inceltilmiş a’larla sanat deyip durarak, biçimsiz hayatlarına mazeret imal etmeye çalışıp duruyorlar.
Böyle böyle içinin boşaldığını hissetmişim sanat kelimesinin ki, onunla aramıza bir mesafe koymuşum. Kendi yazdığım bir notta sanat kelimesini görünce irkildim.
İyi de…
Siyaset bir sanat.
***
Kendi yazdığım notu görünce, sadece nottaki sanat kelimesi yüzünden irkilmekle kalmadım. İçim acıdı.
Çünkü sözünü ettiğim notu yazdığım siyasetçi, evet dönemin genel siyasi ikliminde biraz aşırı biriydi. Birilerinin sırtını yere getirmeden huzura eremeyecekmiş, akşam başını yastığa koyduğunda uyku tutmayacakmış gibi görünüyordu. Ama bugün o günkü tavırlarıyla sahnede olsa, “siyaset meleği” nişanına layık görülebilirdi. Çünkü meselesi, genellikle şahsi idi. Filancanın sırtını yere getirirse, bir süre rahat edebiliyordu. Sonra falancaya sıra geliyordu, filan.
Bugün, siyaset sahnesinde galip gelmek tali bir mevzu. Herkesin birinci motivasyonu mağlup imal etmek. Dolayısıyla siyasetten “mağlup imal etmeden galip gelme sanatı” filan diye söz etmek, sadece sanat kelimesinin içi boşaldığından değil, daha çok toplumun ruh hali yüzünden, aptalca bir naiflik gibi görünüyor.
MHP’liler Kürtlerin kendilerini başaramamış/yenilmiş hissetmelerinden başka hiçbir şeyle tatmin olacak gibi değiller. Kürtleri de Kürt olmayan herkesin “vay size neler yapmışız, affedin bizi” demesi bile kesmiyor. Yenilmiş, mutsuz olmuş olmalıyız. CHP’ye oy verenlerin önemli bir bölümü için dindarlar dizlerinin üstüne çökmedikçe hiçbir şeyin ehemmiyeti yok. Ve bu müthiş oyunu icat eden Erdoğan ve tayfası için zaten herkes mutsuz olmalı. Kendileri için mutluluk talepleri de yok üstelik, kendileri dâhil herkes mutsuz olsun, mutsuzlukta eşitlik sağlansın, razılar.
Hal siyasetle sınırlı değil. Bir kadın öldürülüyor, erkekler erkek olmaktan utanmadıkça hesabı kapanmış görmeyecek kadınların sayısının ne kadar arttığını görüyoruz. Ve, Fenerbahçe’nin başında, yıllardır, Fenerbahçelileri memnun edemediği her durumda Galatasaraylıları, Beşiktaşlıları, Trabzonsporluları mutsuz etmekle Fenerbahçelileri tatmin etmeyi politika bellemiş bir kifayetsiz muhteris var. Başkanı olduğu takımda, Beşiktaş maçında, skandal şeyler oluyor, Fenerbahçe sitesinden Beşiktaş için “derbi kazanamayan, köy takımına elenmiş, stadında bir tek kendi tuğlası olmayan” filan gibi sıfatlar fışkırıyor. Ortada Fenerbahçelileri utandıracak şeyler oluyor ya, Beşiktaşlıları daha da çok utandıracak muhterem. E, Fenerbahçe’nin büyüklüğü de öylesini gerektiriyor zahir. Terim’inden Demirören’ine hepsinin bildiği yegane oyun bu. Ve diğer kulüp başkanları farklı değil. Sadece bu oyunu oynamakta daha az becerikliler o kadar.
***
Beyhude konuştuğumun farkındayım. Çünkü her şeyin normalinin bu olduğu hissi o kadar derine işledi, o kadar yaygınlaştı ki… İlaveten, “zaten hep öyleydi” diye de geçiyordur içinizden. İnandıramayacağımı bile bile tekrarlayayım: Hep öyle değildi. Daha 1980’lerin ikinci, 1990’ların ilk yarısında böyle değildi mesela memleket.
Şimdi her alanda böyle ama her alanın böyle olması, en başta siyaset yüzünden. Bugün Türkiye’de siyaset, galip imal etmeden mağlup olma işi halinde… Herkes mağlup.
Herkesin yenilmesi ise son derece kolay bir iş. Kimsenin bir maharet sergilemesi lazım gelmez herkesin yenilmesi için. Sanatçıya ihtiyaç yok.
Birilerinin birilerini yeneceği, birilerinin galip, birilerinin ise mağlup olacağı bir düzen inşa etmek biraz daha zor. Nötr, “bilimsel” bir organizasyon kurmayı gerektirir. Ama onu da, biraz kafası çalışan, biraz tecrübe sahibi olan, biraz dirsek çürütmüş olan herkes kurabilir.
Zor olan, maharet isteyen, sanat olan şey, kimsenin kendisini mağlup hissetmemesini sağlayarak galip gelebilmek. Eh, “kendisini mağlup hissedecek hiç kimse olmaması”nı sağlamak çok zor olabilir, çok maharet gerektirebilir. Ama olabildiği kadar az sayıda kişinin kendisini mağlup hissetmesini sağlarsın, ona da razı oluruz.
Memlekette herkes kendisini mağlup hissediyor ve bu ciddi bir mesele. Ama asıl mesele, kimsenin kendisini mağlup hissetmemesini başaramamak da değil. Asıl mesele, bunu umursamamak… Asıl mesele, kimsenin kendisini mağlup hissetmemesi gibi bir hayali bile olmamak. Böyle bir hayalin mümkün olduğunun farkında bile olmamak. Aksine, mağluplar imal etmeyi bir halt zannetmek.