Mebus Seçme Sınavı
Hayranlarından biri konserden sonra piyanisti yakalamış. “Üstat şahaneydi,” demiş, “bu kadar güzel çalmayı nasıl başarıyorsunuz?” “Kolay,” demiş piyanist, “doğru zamanda, doğru parmakla, doğru tuşa, doğru şiddetle basıyorum.” Piyanistin sırrı sahiden de bu. Ama verdiği sır, sizin de onun gibi çalmanıza yetmez.
Futbolcunun işi piyanistinkinden de zor. Çünkü saha, klavyenin aksine, sınırlı sayıda bölgeye bölünmemiş. Arkadaşının topu nereye, hangi şiddetle göndereceğini de bilemez. Niyetini tahmin etse, ne kadar başarılı olacağını tahmin edemez. Topa ulaşsa, doğru yerine, doğru şiddetle vurmak da müşkül. Çünkü doğru yer ve şiddet, topun hızına, yönüne, falsosuna göre değişir. Kaldı ki, sahada yapmak istediklerini yaptırmamaya çalışan rakipleri de var. Daha fenası, doksan dakikalık performansının senaryosu önceden yazılmış değil. Önünde nota yok, doğaçlama oynamak zorunda.
Neticede futbol sınırlı bir alanda, sınırlı bir süre içinde yapılan bir iş. Bir tek rakip var, o da farklı bir formayla kendini ele vermek zorunda. Maçın ortasında kimse taraf değiştirmeyecek. Bu şartlar siyasetçiler için bulunmaz lüks olurdu. Ama siyasetçinin işinin futbolcununkinden de çok daha zor olmasının asıl sebebi bunlar değil. Futbolda hedef belli. Topun rakip kale direklerinin arasından geçmesini, sizin kale direkleriniz arasından ise geçmemesini sağlayacaksınız. Siyasette ise neyin gol sayılacağı bile belli değil. Gol attım zannederken mağlup duruma düşmek de var.
***
12 Eylül rejimi, 80 öncesi siyasetini mahkûm etti. Sadece siyaset yapanları tasfiye etmekle kalmadı, büsbütün siyaset düzenini yeniden tanzim etti. Ama fazlası var. Öyle bir kanaat yaydı ki, memlekette yolunda gitmeyen her bir şeyi, mebusların kalitesizliğinden bildik. Neticede 1983’ten itibaren, uzun süre, her seçimde parlamentonun kalitesi yükseldi. Yani ne manada? Mebusların ortalama eğitim süresi uzadı. Bildikleri yabancı dil ortalaması yükseldi. Filan.
İyi mi oldu? Eğer siyasetin mevcut halinden memnunsanız, demek ki iyi olmuş.
Olimpiyat kafilesi de bizi temsil eder. O da kaliteli olmalı. “Sporcular üniversite mezunu olsun, çok dil bilsinler, güzel kızları, yakışıklı delikanlıları seçelim” dense, gülersiniz. Böyle seçilmiş bir kafileyle olimpiyatlarda başımıza neler geleceğini az çok tahmin edebilirsiniz. Siyasette başımıza tam da onlar geliyor, sebebi başka yerlerde arıyoruz.
Mesela memlekette kimsenin bir istikbal hayali yok. Çünkü memleketin siyasetçi kadrolarını işgal edenler, sofraya böyle şeyler servis etmeleri gerektiğinin farkında değiller. Yıllardır sadece korku, nefret ve düşmanlıkla doyuruyoruz karnımızı. Karnımız tok mu? Tok. Ama tiryakisi olduğumuz bu diyet bizi öldürüyor.
***
AKP 550 mebus adayını ince eleklerden geçirecekmiş. Arkadaşlar bu sürece Milletvekili Seçme Sınavı adını uygun görmüşler. Bence yakışır.
Bu seçimde, görünen o ki, yine dört başı mamur, kaliteli adaylarımız olacak. Hani üniversite mezunu, şakır şakır İngilizce konuşan kasaplar gibi kaliteli. Gerçi işlerini, yani kasaplığı pek bilmiyor olacaklar ama ne gam.
İşi ne milletvekilinin? Milletin vekili olmak. Kime karşı mesul olması icap eder? Kendisine rey verenlere karşı. AKP’nin ve CHP’nin ve MHP’nin listesinden seçilecek olan mebuslar kime karşı mesul olacaklar? Kendilerini seçenlere karşı. Yani genel başkanlara, parti yönetimlerine karşı.
Vekillerinizi seçmeyeceksiniz, genel başkanlara parmak seçeceksiniz yani. Ama tasalanmayın canım, çoğu pek kaliteli olacaklar.
Cemalettin N. TAŞCI