MHP-HDP Aksı
Memlekette Kürtler olmasaydı Türkçülük olmayacaktı veya Türkçülük olmasaydı Kürtçülük olmayacaktı demek herhalde saçma olur. Ama bu iki hareketin birbirinden beslendiği de zannımca aşikâr. Dolayısıyla, birinde meydana gelen bir kıpırdanma, diğerinde de mukabil bir hareketlenmeye yol açıyor.
HDP’nin parti olarak girdiği bir seçimde barajı aşabileceğine ihtimal vermiyorum. En azından şimdiki konjonktürde… Seçime kadar konjonktürün değişebileceği vakit var. Ama…
HDP’yi barajın üzerine tırmandırabilecek iki dinamikten söz ediliyor.
Birincisi, seçimden galip çıkacağına kesin gözüyle bakılan AKP, eğer HDP barajı aşamazsa, bölgedeki, memleketin en az oyla çıkarılan milletvekilliklerini silme kazanacak ve çok daha güçlü bir Parlamento çoğunluğuna sahip olacak. Demek ki, AKP’yi frenleyebilmek için HDP’ye destek vermek lazım. Bu tür “ben kazanamıyorum, düşmanlarımın arasından daha az kötü olanı kazansın” akıl yürütmesinin netice alabileceğine ihtimal vermiyorum.
İkincisi, CHP’de aradığını bulamayan eski tüfeklerin, bu defa, Demirtaş’ın ağzından daha sol bir söyleme kavuşan HDP’yi sempatik buldukları için onu destekleyecekleri söyleniyor. Ben o eski tüfekleri tanırım, Hiçbir şeyi beğenmezler (beğenmemekte haklılar, ona bir diyeceğim yok). Ama özellikle CHP’yi beğenmezler. Her seçimden önce CHP’ye verip veriştirirler, her seçimden sonra da “elim kırılaydı da CHP’ye oy vermeyeydim” derler. Ama işte verirler… CHP onların karşılıksız aşkı. Bu defa bir şey değişeceğini zannetmiyorum.
HDP’nin barajı aşabilmesi için imkânlar olduğuna itirazım yok. Ama o imkânların değerlendirebileceğine ihtimal vermiyorum. Neticeten, HDP’nin baraja takılacağını zannediyorum.
HDP baraja takılacak olsa da, sanki aşacakmış gibi görünecek, anlaşıldığı kadarıyla. Bu da MHP tabanını elektriklendirir. MHP’den kaçışı zorlaştırır.
Ama…
1995’te Kürtlerin Parlamentoya girmesi engellenmişti. 1995 bir erken seçimdi ve seçim kararı verildiğinde ANAP, DYP, CHP, DSP, RP ve MHP, yani tam altı parti, yüzde 14-15 civarında bir desteğe sahipti. MHP’den aday yapılan eski başsavcı Nusret Demiral, ortada fol yok yumurta yokken bir Türkçe ezan lafı attı ortaya. Ardından Tuğrul Türkeş üzerinden bir hanedan tartışması başlatıldı. MHP barajın altına itildi.
Beni bilen bilir, komplolara itibar etmem. Ama bence 1995 seçimleri başından sonuna bir devlet komplosuydu. Sadece Demiral ve hanedan tartışmaları filan değil, bir yığın başka şey de yapıldı. RP birinci parti yapıldı. Kürtlerin giremediği Parlamentoya Türkçülerin girmesine de mani olundu.
Şimdi benzer bir şey yapılabilir mi?
Önce şunu sormak lazım: Benzer bir operasyonu yapabilecek akıl ve güçte bir özne hâlâ mevcut mu? Bir delil gösteremem ama mevcut olduğunu zannediyorum.
Sonra şunu sorabiliriz: O özne böyle bir operasyona ihtiyaç duyar mı? Bence duyabilir. İki partili bir Parlamentoya bu kadar yaklaşılmışken, bunu denemeyi isteyebilir.
Söylemek gerekiyor: Bu yazdıklarım bir tahmin değil, spekülasyon. Olur mu olur, hepsi bu. Daha önce olduruldu, şimdi de oldurulabilir.
AKP ve CHP’den müteşekkil bir Parlamento, MHP ve HDP’nin de yer aldığı bir Parlamentoya kıyasla, Kürt meselesini daha suhuletle halledebilir.
Türkiye iktisadi olarak sıkıntılı bir dönem yaşıyor. Sıkıntı artacak da… Ama bölgedeki gelişmeleri hesaba katacak olursak, iktisadi meselelerin önemi, Kürt Barışının öneminin yanında çok soluk kalır. Zaten seçimin de iktisadi meselelerden çok, dış politik gelişmelere endeksli bir gündemi olacağını tahmin ediyorum. Böyle bir ortamda şahinlerin şansının düşeceği düşünülebilir.
Gibi…
Bitirmeden bir daha hatırlatayım: Söylediklerim bir spekülasyon, tahmin değil. Temenni hiç değil. Yani “böyle olsa ne iyi olur” filan diyor değilim. Bana sorarsanız benim tercihim böyle olması da değil. Kendi tercihimi sonra anlatacağım. Nokta.