Neden Hep Kazanıyor
1983-87 arasında siyaset sahnesi, rahmetli Özal için dikensiz gül bahçesiydi. Hep kazanıyordu. Yaşadığı sürece hiç kaybetmeyecek gibi görünüyordu.
Neden öyleydi?
Dostlarına sorarsanız, eşi benzeri görülmemiş bir adamdı. Karşısına kim çıksa sırtını mindere yapıştıracak efsanevi güçleri vardı. Seçilmiş kişiydi.
Hasımlarına sorarsanız, arkasında Amerika vardı. Özal’ın karşısına çıkmaya heveslenen herkesin defterini dürmeye kesin kararlı bir Amerika…
***
Tolunay Kafkas yarıda kalan Bursaspor maçından sonra “Türkiye’de hak eden bir yere gelmiyor, hareket eden bir yere geliyor” diye isyan etmiş. Lafın önünü sonunu işitmedim, maçın yarıda kalmasıyla alakasını bilmiyorum. Ama Kafkas’ın ruh durumunu anlayabiliyorum. Çünkü memurum.
Memur adamın hareket etmesi lazım gelmez. Hangi vasıfları biriktirmen gerektiğini bilirsin. Kabiliyetin elverdiği kadar biriktirir, beklersin. Amirlerinin çabanı görüp senin için pozitif sicil doldurmasını ümit edersin. Gerekli kursları alır, imtihanlara girer çıkar, lazım gelen puanları toplarsın. Hak edersin, terfi edersin.
Bu hesapça, mesela Gaziantepspor’un santraforu Beto, “ben idmanlarda gol vuruşlarını herkesten çok çalıştım, bugüne kadar ne şartlarda goller atarak golcülüğümü ispatladım, üstelik maç bizim sahamızda, üstelik ben hücum oyuncusuyum, maçın golünü atmak Bursasporlu Ömer’in değil, benim hakkım” dese haklı olması lazım gelir. Ama maç tatil edilmeden önce atılan yegâne golü, Bursaspor’un savunma oyuncusu Ömer attı.
Demirel tapusunu masanın üzerine koyup beklemedi. “Arazime gecekondu kurdurmam” diyerek harekete geçti. Asla yenilmeyeceği tahmin edilen Özal yenildi. İyi oldu, kötü oldu, ayrı mevzu. Meselemiz Özal’ın neden ve nasıl yenildiği…
***
RTE kazanıp duruyor. Çünkü memlekette artık Demireller yetişmiyor. Çünkü memlekette alakalı alakasız her alanda bürokrasi zihniyeti hâkim. Çünkü 82 Anayasası, devleti ve hatta toplumu bürokrasi mantığını esas alarak tanzim etti. Anayasanın asıl değiştirilmesi gereken ruhu buydu ve budur.
Ama tabii,
- kendi partisini küçük, devleti de büyük bir işletme olarak gören,
- milletvekillerini ve partilileri partinin, ahaliyi de devletin çalışanları olarak değerlendiren,
- kendisini de bu işletmelerin ta tepesine hak ederek gelmiş bir CEO olarak algılayan
RTE’nin, Anayasanın ruhunu teşhis etmesini beklemek beyhude.
Kazara teşhis etse, zaten değiştirmeye teşebbüs etmez. Bir hata edip değiştirmeye kalksa, iş referanduma kalsa, siz değişmesine müsaade etmezsiniz. Çünkü siz de —muhtemelen— devleti, rasyonel bir biçimde işletilmesi gereken devasa bir işletme olarak görüyorsunuzdur. Olsa olsa, bu devasa işletmeye CEO olarak RTE’yi yakıştırmıyorsunuzdur.
Ama sizi temin ederim ki, HSYK’nın filan bütün mümkün kompozisyonlarından daha büyük bir beladır, Anayasanın ruhu memleket için. Bildiğiniz, bilmediğiniz bütün kötülüklerin anasıdır.
***
Futbol sahasında da, siyaset alanında da, aslında bürokrasi dışındaki her alanda, hak etmek için önce hareket etmek lazım. Her hareket eden elbette kazanamaz. Ama hareket etmeyen hiç kazanamaz.
MHP mesela, “siyasetin üç büyük ortağından biri olmayı hak ettim” diye kostaklanırken kendisini CHP’nin yanında buluveriyor. MHP seçmeninin büyükçe bir bölümü bu komşuluğu içine sindiremiyor. Netice malum.
Sonra da RTE’nin hep kazanmasını açıklamak gerekiyor. Birileri komplolar imal ediyor, diğerleri efsaneler. Hareket eden yok, hareket eden…
Cemalettin N. TAŞCI