Özdağ, Kılıçdaroğlu, İmamoğlu
Yıldıray Oğur, Ümit Özdağ’ın iki haftada sebep olduğu dalgalanmayı analiz etmiş.
Bir yerde şöyle demiş mesela: “Dün gün boyu henüz bir kez bile seçime girip test olmamış, mültecilere karşı yükselen öfke dalgası üzerinde tehlikeli bir sörf yapan Ümit Özdağ’ın tavizsiz Kemalistliği, ırkçılık sınırlarında sık sık sınır ihlali yapan milliyetçiliği, İçişleri Bakanı’nı düelloya çağıran kabadayılığı övülürken, bundan üç yıl önce CHP tarihinin son 30 yıldaki en büyük seçim başarısının altında imzaları olan üç isim ise linç edildi.”
Yazının tamamından şöyle bir intiba edindim: (a) Memleketin biricik meselesi Erdoğan’ı devirmektir, (b) bu hususta Kılıçdaroğlu aklı başında işler yapıyor, (c) İmamoğlu bunun mümkün olduğunu kazandığı zaferle ispat etmişti, (d) Ümit özdağ’ın baştan çıkardığı kesimler Kılıçdaroğlu veya İmamoğlu’na —çarnaçar— razı olmuşken, bu biçimsiz salvolarla savruldular. İyi olmadı.
Memleketin biricik meselesinin Erdoğan olduğunu düşünmüyorum. Erdoğan, memleketin çözülememiş meselelerinin yarattığı bir adam. Meselelerin sebebi değil, neticesi. Esas meselelerle değil de Erdoğan’la uğraşılmasının yegane olumsuz neticesi esas meselelerin gözden kaçırılması da değil, bu tutum Erdoğan’ın yenilmesini de güçleştiriyor. Neden öyle oluyor, ayrıca ve uzun uzun tartışmak gerekebilir ama şimdilik mevzum başka.
Doğrudan mevzua dalayım: Ümit Özdağ birilerini tavizsiz Kemalist, ırkçılığa meyleden milliyetçi ve saire yapmadı. Bu ülkede öyle birileri vardı/var.
Olmasalar mıydı?
Eğer “olmasalardı” diyorsanız, “başka kimler olmasaydı” diye sorarım ve muhtemelen sizden başka kimsenin mevcudiyeti kabul edilir olmaz.
Memlekette öyleleri var. Ümit Özdağ onları var etmedi, onlar Ümit Özdağ’ı var ettiler. Başkaları da var ve kendilerine talip olan Ümit Özdağları yok. Derdimiz Ümit Özdağ değil yani, toplumun farklı hassasiyetlere sahip kesimlerini peşinden sürükleyip kendisine bir siyasi kariyer çıkarmaya hevesli, yeterince yaratıcı başka oyuncuların olmaması.
Önce şu hususu açıklığa kavuşturmak gerekiyor: Ümit Özdağ ile iki saatlik bir seyahata katlanabilecek biri değilim. Ümit Özdağ’a bakıp “hah işte buydu beklediğimiz” diyenlerin Türkiye ve dünya tasavvurlarının herhangi bir paragrafına katılmam mümkün değil. Ama varlar ve varlıkları hepimizin menfaatinedir. Benim mevcudiyetim de onların menfaatinedir ama onlar bunu kavrayabilecek idrake sahip olmayabilirler. O, onların problemi.
Toplum dediğiniz şey, parçalı bir şey. Birisi sesi duyar, öteki ışığa hassastır, beriki kokuya… İyi ki öyledir. Bütün bileşenleri birbirine, hepsi bir tek modele benzetilmiş toplumların başına neler geldiğini defaatle tecrübe ettik.
“Canım tamam parçalı olsun da şöyle bir parçası olmasın” demenin bir manası yok. Uzatmamak için kestirmeden söyleyeyim, olan, olması gerektiği için olmuştur.
Zamanında başörtülü kızların sesleri yükseldiğinde koparılan “irtica geliyor, bizi kör testereyle kesecekler” fırtınaları sırasında da, benzer lafları, dini hassasiyetleri yüksek kesimler için söylüyordum. Kimsenin kör testereyle kimseyi keseceği yoktu. Zaten yüzde ona ulaşmayan bir kesim idiler. Ama ölçüsüz bir biçimde bastırılınca… İşte yaşadıklarımız geldi başımıza.
Eğer toplum tavizsiz Kemalist veya tavizsiz dinci —veya tavizsiz herhangi bir şey— ise, yapabileceğiniz bir şey yok. Toplum o tavizsizliğin batağında boğulur, tarih olur, gider. Ama genellikle hiçbir toplum tavizsiz herhangi bir şey değil. Muhtelif tavizsiz unsurları da içinde barındıran, ama ana gövdesi herhangi bir konuda aşırı gidilmesine tereddütle bakan bir bütün. Mesele, o tavizsiz uçların herhangi birinin ima ettiği tehdidi aşırı büyütüp, toplumun bir kesimini dilsizleştirmeye kalkıldığında ortaya çıkıyor. Yani tarihin doğal seyri içinde iyi kötü hayat hakkı bulabilecek olan bir toplum, boğulmayacak olan bir toplum, tavizsiz birilerine tavizsiz yaklaşıldığında pekâlâ boğulabilir. Kaldı ki içinde yaşadığımız dönem, özellikle de son otuz yıl, dünyanın dört bir yanında, kendi tavizsiz değer yargılarıyla başkalarının tavizsizliğini yargılayıp duran ve bütün mesaisini başkalarını sessizleştirmeye tahsis etmiş bir kesimin gölgesinde iyiden iyiye karardı.
Ümit Özdağ’da sesini bulmuş olan kesimlerin bu icadı, Türkiye’nin menfaatinedir. Fena halde rahatladılar. Eğer üzerlerine abuk sabuk enstrümanlarla gidilmezse, ilk seçimde boylarının ölçüsünü alacaklar. Sağlıklı bir toplumda, ya küçük bir kesime mensup olmaktan kendilerine bir ayrıcalık çıkarıp mutlu olacaklar veya daha kalabalık olmak için kendilerine çeki düzen vermek zorunda kalacaklar. Yaptıkları her tercih toplumdaki her fert için yeni opsiyonlar yaratacak. Ve saire…
Keşke toplumun diğer kesimleri de kendi Ümit Özdağlarını bulabilseler. Kılıçdaroğlu gibi “herkesin sesi olma” iddiasıyla kendisi olmaktan cayan veya İmamoğlu gibi “kimsenin sesi olmadan” —yani zaten kendisi olmadan, kimse olarak— her şeye talip olmaya kalkan sentetik oyunculardan kurtulsak.