İmamoğlu

Dün mahkemeden İmamoğlu’nu siyasi yasaklı duruma düşürebilecek karar çıktı. Kendi bakış açımı sıcağı sıcağına Serbestiyet’te yazdım. Sonra da Celal’le konuştum. O videonun altına gelen bazı sorulara ve cevap vermek, o sorulara kaynaklık ettiğini düşündüğüm kavrayışlar hakkında akıl yürütmek için de aşağıdakileri yazmaya karar verdim. Son zamanlarda pek yazmadığım uzunlukta bir yazı olacak herhalde. İlk olarak

Bir Program

Habertürk’te Afşin Yurdakul, Murat Somer ve Ali Yaycıoğlu’nu bir araya getirmiş. Hanımefendiyi tanımıyor, bilmiyordum. İlk defa izledim. Kendisine müteşekkirim. Bence —onun da muazzam katkılarıyla— kesinlikle izlenmesi gereken bir program olmuş. Programa “ümitli olmak için lazım gelen bütün malzemenin mevcut olduğu bir dönemdeyiz” diye özetlenebilecek bir başlangıç yapılmış. Programın katılımcılarına böyle bir başlangıç için ve program

Çatlak

Burak Bilgehan Özpek, hem Daktilo 1984’te ve hem de Medyascope’ta demiş ki mealen, “bir terör faaliyetinin ardından ABD’yi resmi ağızlardan suçlamak olacak iş değil.” Böyle bir iş işlendiğinde, artık ABD ile ilişkilerin dondurulması, ABD’ye yakın duran herkesin ihanetle suçlanabilmesi filan gerekirmiş. Haklı mı? Bence dibine kadar haklı. Mesela Mavi Marmara hadisesinden sonra olanları hatırlayın. Ama

Twitter’in “Çalışanları”

Elon Musk Twitter’ı aldıktan sonra beş bin çalışanı işten çıkarmış, iki bin beş yüzünü daha çıkarmayı planlıyormuş. Meta da on bir bin kişiyi işten çıkarmış. Microsoft’ta bine yakın kişi işini kaybetmiş. Liste böyle uzayıp gidiyor. Memleketimin derin sosyalistleri de işini kaybeden “emekçiler” için ağıtlar yakıyor. “Yahu yine sosyalistler mi, ne istiyorsun şu sosyalistlerden” diyecekler olabilir.

Deprem

İzmir’de deprem olmuş. Herkese geçmiş olsun. Bu vesileyle deprem denen hadisenin bende tetiklediği şeyleri bölük pörçük bir biçimde tezgâha yayayım. Önce şahsi deprem algım. İzmir’de kolejde okuduğum yıllarda (1966-70 arası) bir ara öyle olmuştu ki, neredeyse her gece depremle uyanıyorduk. Koğuştaki ranzalar kayıyor, koğuşun bir tarafına yığılıyordu. Muhtemelen o tecrübenin etkisiyle, depremi biraz şiddetli bir

Hamaset Dış Ticaret Ürünü Olsa

Bugün 29 Ekim. Ülkenin içinde yaşadığı şartları da hesaba katınca, sabah uyandıktan sonra yataktan kalkmadan… Şöyle birkaç dakika kendime terapi yaptım, anti-hamaset kürümü ikmal ettim. Her şeye hazırlıklı olduğum zannıyla, kendimden son derece emin bir biçimde kalktım. Yine de etrafa göz atmakta acele etmedim. Sonra tahmin edebileceğiniz şeyler oldu. Nette gezinirken, WhatsApp mesajlarına bakarken, kendime

Memleketimden Tetikçi Manzaraları

Ertuğrul Özkök’e tek başına bile katlanmam zor. Rasim Ozan Kütahyalı bahse konu olunca zorluk artıyor. Nagehan Alçı radara girince daha da artıyor. Dolayısıyla üçünün bir arada kadraja girdiği bir programa katlanmak imkânsızlaşıyor. Yine de, Kütahyalı’nın Özkök’le uğraştığını anlattığı bölümü izledim —memleket sevdası insana neler yaptırıyor. Mevzuun muhtevası çok da seksi değil. Kütahyalı birileri ile bir

’68

Nişanyan mühim bir noktaya parmak basmış. Bir vakitler babasının katilinden intikam almakta tereddüt eden veya bilgi uğruna ruhunu satan insanları anlatan Avrupalıların, bugün, sıradan bir hayatın ufak bir sallantıda altüst olmasından gerilim imal ettiğine işaret ediyor. Ve şöyle bağlıyor: “İnsan deneyiminin sınırlarını yüzyıllar boyunca başka kültürlere nasip olmayan bir cesaret ve vizyonla araştıran bir kıta,

Aile Sigortası

Kılıçdaroğlu Aile Sigortası projesini açıklamış. Projede iki anahtar kavram var. Birisi, yardıma muhtaç olanlara devlet yardım edecek. Diğeri, yüzde 99’u kadın olan birçok kişi istihdam edilecek. Zekâya bakar mısınız! Bir taşla iki kuş. Ahali yardıma muhtaç, “yardım” lafını duyunca bala üşüşen sinekler gibi CHP’ye üşüşecekler. Ahali işe muhtaç, “kadın istihdamı” lafını duyan da… Sizin bu

Musa

Atılgan (Bayar), “Musa’nın yaşamış olduğuna dair herhangi bir tarihi veri yok” demiş olan Celal Şengör’ün ifadeye çağrılması üzerine “bakalım savcı Musa’nın yaşamış olduğunu nasıl ispat edecek” diye bir mesaj attı. Ben de cevaben, “senin yaşadığın ülkede mahkemelerin böyle bir durumda kalsalar Musa’nın varlığını ispat etmeleri gerekeceğini öğrenmiş olduk, ne banal, bence Türkiye’ye gel, burada öyle