Pascal ve Ba

Geçen hafta sonunda Ba Konya’da gol atınca Beşiktaş tribünleri hep bir ağızdan tekbir getirmeye başladı da hatırladım: Birkaç hafta önce, kimdi hatırlamıyorum, “Pascal Beşiktaş taraftarını diskoya götüremedi ama Demba Ba camiye götürecek galiba” mealinde takıldıydı.

Tribünler Ba’ya “Baba bizi camiye götür” diye tezahürat yapar mı?

Pascal Nouma’nın durumu ile Ba’nınki arasında şöyle bir asimetri var: Nouma’nın gece hayatı eleştiri konusu olmuş, galiba Beşiktaş yönetimi de Nouma’ya ceza filan vermeye kalkmıştı. Ba’nın Müslümanlığıyla ilgili bir negatif tutum yok. Dolayısıyla, Nouma’ya destek vermek için yönetime tavır almak gerekmişti. “Biz de sendeniz” deme ihtiyacı hissetmişti tribünler. Şimdi ise ihtiyaç, sadece “her ne yapıyorsan yanındayız” ile sınırlı. Ama eğer gerekirse, yani Ba’nın namaz kılması filan bir probleme sebep olacak olsa, tahmin etmek zor değil, tribünler “Baba bizi camiye götür” diye de bağırabilir hep bir ağızdan.

***

Beşiktaş taraftar grubunun kendine has özellikleri var. Ama özelliklerinin düşünce ve tutum farklılığından kaynaklandığını zannetmiyorum, ifade biçimleri farklı. Yani toplumun genelinde var olan hassasiyetlere sahipler ama toplumun genelinden daha hür, daha yaratıcı, daha esprili bir biçimde ifade ediyorlar hassasiyetlerini.

(Devam etmeden şu tespiti yapayım da, ileride Ba hakkında konuşmak gerekirse yüzüm kızarmasın: Bence Nouma iyi bir forvetti, Ba ise değil. Evet, Ba’nın akıl almaz bir istatistiği var ama hiç de iddia edilip durduğu gibi öyle ileriye atılan topları tutan, arkadaşlarına vakit kazandıran biri değil. İsteyen bu sezon onun oynadığı maçları bir defa daha izleyip çetele tutabilir. Burada üzerinde konuşmak istediğim husus Nouma’nın ve Ba’nın futbolculuk kaliteleri değil. İkisinin Beşiktaş tribünleri tarafından algılanış biçimi.)

Demem o ki, bütün toplum, kendisine ümit bağladığı aktörleri destekleme ihtiyacı hissediyor. Eğer Nouma gibi işinizi iyi yapıyorsanız, samimiyseniz, kendinizi kıskanmıyor ve oyuna her şeyinizle katılıyorsanız, kendinize bağlanan ümitlerin karşılığını veriyorsanız, başka alanlarda ne yaptığınızla ilgilenmiyor. Yani toplum gerçekçi. Muhayyel bir düzgün insan tanımına uydurmaya çalışmıyor sizi.

Bu işin birinci yanı.

Buna bağlı olarak, toplumun bir düzgün insan tanımı olmadığını söyleyebiliriz. Asıl önemli olanı bu. Asla diskoya gitmeyecek olanlar bile, eğer Nouma muktedirler veya sesi gür çıkanların taarruzuna uğramışsa, “biz seninle diskoya da geliriz” diyerek, o muktedirlere meydan okuyabiliyor. Pascal kendilerini diskoya götürse çok mutlu olacak, muhtemelen bayramdan bayrama bile namaz kılmayanlar ise, Ba gol atıp da secdeye varınca, can-ı gönülden tekbir getirebiliyor.

***

Beşiktaş tribünlerinde diskodan çıkmak istemeyenler de, camiden çıkmak istemeyenler de vardır. Ama onların bir araya gelmesine bir engel yok, gelebiliyorlar. Nouma veya Ba kadar sembol halini almasalar da, mesela İbrahim Üzülmez veya Veli Kavlak gibi oyuncularla da benzer bağları kurabiliyorlar. Hiç yanıldıkları olmuyor mu? Elbette oluyor. Çok sıklıkla yanılabiliyorlar da… Aynı tribünler, mesela Quaresma veya Fernandes için de kendinden geçti. Mesele şu ki, onlarla kıyaslandığında çok daha kısıtlı yetenekleri olan İbrahim ve Veli, tribünlerin desteği sayesinde, Quaresma ve Almeida’dan daha yüksek performans sergileyip, daha büyük katkı yapıyorlar. Muhtemelen yaşlandıklarında, torunlarına anlatacak daha kıymetli hatıralar biriktiriyorlar. Yani tribünlerin kendilerine bağladığı ümidi çarçur edenler, kendilerine yapıyor yaptıklarını…

Yani, İbrahim, Veli, Nouma ve ya Ba bir performansa sahipler de, tribünler onları o yüzden seçip desteklemiş değil. Bir ışık görülmüş, desteklenmiş, bazıları bu desteği değerlendirip başka biri olmuş gibi bir hal bu. Karşılıklı etkileşim içinde iki taraf da birbirini değiştiriyor. Birbirine değer katıyor, malzeme veriyor. Bu hal, âlemi çizgisel olarak okuyan, “tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan” gibi zırva bir soruyla meşgul olmakta bir mana arayan zihinler için anlaşılır olmayabiliyor. Ama şimdilik derdim bu değil.

Şimdilik derdim şu: Toplumu birbirinden ayırdığı düşünülen geçirimsiz sınırlar hayal mahsulü. Disko ile cami arasında bir sınır yok. Sınır başka yerde ve fakat memleketin yekûn entelektüel enerjisi, aslında mevcut olmayan bu sınır üzerinde heder ediliyor.

Eh, netice de ortada…

Belki de memleketin geri kalmışlığı, camiden uzaklaşmaktan veya camiye hapsolmaktan filan değil de, bütün cephanenin mevcut olmayan, toplumda karşılığı olmayan bir cephede yakılıyor olmasındandır.

Olamaz mı yani?

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et