Seçim mi Var?
12 Eylül sonrasında bir akşam, o yıllarda pek küçük olan yeğenim, annesine sormuş: “Hani iki adam vardı, her akşam televizyona çıkıyorlardı, ne oldu onlara?” Annesi kimden söz edildiğini anlamayınca, “hani, Karagöz ile Hacivat gibi iki adam” diye tarif etmiş. Demirel ile rahmetli Ecevit’in aniden kayboluvermesine mana verememiş, şaşırmış yumurcak.
Demirel ile Ecevit sahiden Karagöz ile Hacivat gibilerdi. Sonra sahnede başka gölgeler yer aldı. Bundan sonra başkaları da seyredilecek. Yeter ki sahne yerinde dursun.
Demirel ile Ecevit’in herhangi bir konuda mutabık kalması beklenmeyecek bir şeydi. Ama yine de ortak davrandıkları bir husus vardı. Üçüncü şahıslardan biri siyasete laf ettiğinde, her ikisi de ona haddini bildirmekte yarışırlardı. Anlaşılmaz bir şey yok. Ancak siyaset saygıdeğer olursa saygı görebilirlerdi. Sahne itibar kaybederse, onlar da kaybedeceklerdi. Filmin afişinde yer kavgası yapabilirlerdi ama filme laf gelmesine katlanamazlardı.
Sonrakiler bu dirayeti sergileyemediler. Daha küçük filmlerde daha büyük rollere razı geldiler.
***
Rivayete göre memleketimde seçim olacak. Kırk gün kaldı. Farkında mısınız?
Seçim demokrasinin bayramıdır. Seçimin tek marifeti kimlerin parlamentoya gideceğini tayin etmek, böylelikle de iktidarı belirlemek değil. Çok daha mühim yan ürünleri var. (Sadece siyasette değil, hemen her alanda yan ürünler genellikle ürünlerden daha mühimdir. Ama bu, ayrıca, uzun uzun ele alınması gereken bir mevzu.)
Mesela ahalinin memleket meseleleri hakkında kafa yormasını sağlar seçim dediğin. Bayramlar nasıl insanı günlük rutinin dışına çıkarıp kendisine bir çeki düzen vermesini sağlarsa, belirli konulardaki bilincini tamir eder, heyecan akülerini şarj ederse, seçimler de gündelik hayhuy arasında ihmal edilen konulara yoğunlaşmayı sağlar. Yani sağlamalı.
Mesela ahalinin demokrasiye duyduğu inancı tahkim eder seçim dediğin. Her inanç gibi demokrasiye duyulan inanç da zamanla yaralanır, zayıflar, aşınır. Seçimler sayesinde ahali, kendisini oyunun bir aktörü gibi hisseder. Seyirci sıralarından kalkıp sahneye çıkar. Mesuliyet duyar. Üstüne düşeni yapmış olduğunu hisseder. Bu sayede, netice ne olursa olsun, o neticeye sahip çıkması mümkün olur. Demokrasi kazanır.
Falan.
***
Endüstriyelleşmiş politika elbette bu tür yan ürünlerden anlamaz. Onun anladığı yegâne şey, skor. Kim kazandı? Kaç kaç kazandı? Endüstriyel politikanın anladığı dil bundan ibaret. Mesele şu ki, seçim —aslında yapması gereken— diğer şeyleri yapmadığında, artık kimin kazandığının, nasıl kazandığının da pek ehemmiyeti olmaz.
Kimse seyretmiyorsa, o filmin afişinde kimin adının hangi puntolarla yer aldığının da ehemmiyeti yok.
Cemalettin N. TAŞCI