Seçim ve Kadın
Sandık sonuçlarını beklerken size bir kıyak yapayım, muhalifseniz de, muvafıksanız da fazla ümitlenmeyin.
Aşağıdaki grafikte 2017 Referandumundaki Evet oyları ile 2018 ve 14 Mayıs seçimlerinde Erdoğan’a çıkan oyların illere göre dağılımı görülüyor. Veriler 2018 seçimlerinde Erdoğan’ın aldığı oylara göre azalan sırada sıralanmış. Grafikten de görüldüğü gibi, Erdoğan hemen her ilde 2018’den 2023’e oy kaybetmiş ama illerin sıralamadaki yerlerini değiştirecek büyüklükte bir değişim gerçekleşmemiş. Ancak Referandum oylarında çıkıntılık yapan iller var, sırasıyla Bingöl, Şanlıurfa, Bitlis, Siirt, Kars, Muş, Van, Mardin, Ağrı, Batman, Diyarbakır, Iğdır, Hakkâri ve Şırnak.
Ortak özellikleri?
2015 Haziran-Kasım arasında ve Kasım seçimleri sonrasında devletin insafına kalmış bölgenin illeri olmaları. Hemen hepsinde Referandumda katılım oranı düşük. Kolaylıkla tahmin edebiliriz ki seçmenlerin sandığa gitmesi zorlaştırılmış, gidebilenlerin de oylarına müdahale edilmiş. Yani esasen —hepimizin ta en baştan bildiği gibi— Referandumda Hayır çıkmış. Yani muhalefet, ne 2018’de ve ne de 2023 14 Mayıs’ta, Referandumda gerçekleşen muhalif iradeyi derleyememiş.
Bunu yazalım bir kenara, sonra konuşalım. Bugün konuşmak istediğim mevzu başka.
2017 Referandumunda MHP muhalif kanattaymış, 2018 seçimlerine gelmeden saf değiştirmiş. Sonra yavrulamış, yavrusu bir daha saf değiştirmiş. 2018’de Erdoğan üç ayrı “ciddi” adayla yarışmış. Sonra mahalli seçimlerde Erdoğan İstanbul ve Ankara başta olmak üzere birçok büyükşehri —yani demek ki önemli maddi imkânlarla birlikte kamuoyuna erişim imkânlarının bir bölümünü de— kaybetmiş. 2023’e gelindiğinde MHP’nin yavrusunun yavruları parti kurmuşlar, aday olmuşlar. Bu arada Erdoğan’ın partisinde uzun yıllar Bakanlık, hatta Başbakanlık yapmış olan kişiler parti kurup muhalif kanada geçmişler. “Tek” aday etrafında birleşmişler. Bu arada sığınmacılar rahatsızlık kaynağı olmuşlar, ekonomi patinaj yapmaya başlamış, deprem olmuş devlet ortada görünmemiş.
Yani?
Sandık neticesinin muhalefet lehine değişmesi için her şey olmuş. Değişmiş mi? Biraz. Nasıl değişmiş? Başlıktaki haritada Erdoğan’ın 2018’den 2023’e oy değişimi ilçeler bazında görselleştirilmiş. Haritayı muhtemelen daha önce gördünüz, hakkında söylenen pek çok şeyi okudunuz, dinlediniz —ben de üzerine gevezelik ettim.
AKP’nin ve Erdoğan’ın oy kaybedeceğini düşünüyordum. Kaybetmiş olduğundan daha çok oy kaybedeceğini düşünüyordum, yanıldım. Ancak 14 Mayıs’ta AKP’nin ve Erdoğan’ın aldığı oyların üzerinde —özellikle muhalefetin başarısızlığından kaynaklanan— büyük miktarda “köpük” olduğunu düşünüyorum ve “işin esasında” yanılmadığımı zannediyorum. Esas büyük yanılgım, Erdoğan’ın 2018’de —ve daha önce— yüksek oy aldığı yerlerde az, düşük oy aldığı yerlerde ise çok oy kaybedeceği konusunda oldu. Haritadan açıkça görünüyor ki, tahmin ettiğimin tam tersi oldu, Erdoğan yüksek oy alageldiği yerlerde önemli bir kayba uğradı ama başta İzmir olmak üzere Ege kıyılarında oy tabanını korudu.
Devam etmeden önce işaret edeyim, filanca aktörün şuradan buraya geçmesi, falanca hadisenin —mesela boş tencerenin— iktidara hasar vermesi üzerine günlerce, aylarca gevezelik ettik/edildi. Ama satıhta muazzam ölçüde dalgalanma yaratan şeylerin hiçbiri, “derinde” olanı etkilememiş, daha doğrusu pek az etkilemiş görünüyor. Derinde olan ise usul usul, bölgeler arası farklılıkları yumuşatacak bir istikamette yol alıyor gibi görünüyor —devam edip etmeyeceğini bilmiyoruz.
Seçim gündeminin kızışmaya başladığı dönemlerde, biraz İran’daki hadiselerin, biraz 6284 tartışmalarının ve biraz da LGBTi+ konusunun beklenmedik bir biçimde gündeme girişinin etkisiyle, iki sosyal taraf arasındaki esas muharebe alanının cinsellikle ilgili konular olduğunu hissetmiştim. Aralık ayında bu hissiyatımı dile de getirmiştim. Sonra boş tencere muhabbetleri, ardından deprem filan derken…
Konuşulacak —seçim neticesini etkileyeceği düşünülen— çok şey oldu. Ama düşünülen olmadı. Seçim öncesine damgayı, YRP ve HüdaPar’ın “özellikle” kadın politikaları ve İçişleri Bakanlığı koltuğunu pisleten şahsın tiksindirici nefret söylemi vurdu. Derindeki ayrışma, sandığa kendisini dayattı.
Demiyorum ki seçim neticeleri muhalefet —veya iktidar— lehine, seçimi ilk turda bitirecek kadar oynatılamazdı. İki taraf da siyasal iletişim açısından sınıfta kaldı. Kendilerini manasız ezberlere yaslanan manasız gündemlere hapsettiler ve beyhude yoruldular. Bizi de kimseyi bir milim kıpırdatamayacak malzemeyle oyalayıp yordular. Eğer daha doğru tahliller yapıp daha doğru stratejiler geliştirmiş olsalardı, ikisinden biri 53-55 puanı ilk turda alabilirdi. Ancak derindeki çatlak mevcudiyetini sürdürecekti ve o çatlak, doğrudan doğruya, kadının sosyal hayattaki görünürlüğüne dair.
Önceki gün YouTube —bilmem hangi sebeple— önüme, o zamanın İstanbul’u hakkında 1989’da BBC’de yapılmış ve BBC Türkçe’nin beş yıl önce YouTube’a yüklediği bir videoyu getirdi. Videonun bir de ikinci bölümü var. Anlaşıldığı kadarıyla dönemin BBC’sinde yapılan bir seyahat programının iki bölümü. Her ne kadar anlatı biraz abartılı olsa da, görüntüler otuz yıl içinde ne kadar muazzam bir değişimi sindirmek zorunda kaldığımızı kafamıza vuruyor. Her biri kendi başına mühim olan diğer faktörler bir yana, ikinci bölümün başlarında özellikle vurgulanan “kadının sosyal hayattaki koordinatları”ndaki değişim dudak uçuklatıcı.
BBC’nin anlattığı “kadın”, yani 1989’un kadını, bugün İzmir, İstanbul, Ankara, Eskişehir gibi yerlerde yok. Esasen uzun süredir yok. O kadın Diyarbakır’da, Şırnak’ta, Van’da da yok. Ama iki coğrafyadaki değişimin dinamikleri birbirinden farklı. Doğu’da Kürt siyasal hareketi büyük ölçüde kadınların omuzlarında yükseldi, kadının statüsündeki değişim siyaset sayesinde gerçekleşmiş olmasa da siyasetle iç içe gerçekleşti. Batıdaki ise siyasetin konusu olmadı/olamadı. Siyasetten neredeyse tamamen bağımsız bir sosyal dinamik olarak gerçekleşti.
Ülkenin batısında kadına dair hiçbir şeyin siyasallaşmadığını iddia ediyor değilim. Aksine, AKP doğrudan doğruya başörtülü kadınların siyasi mücadelesinin bir ürünü. Neticede AKP’yi sırtlayan kadınlar istediklerini aldılar ama gece yarısı sokaklarda kadınların görülebiliyor olması başka bir mevzu. Kadınların —yanlarında erkekler olmadan veya erkekleriyle birlikte— sokaklarda gezebiliyor olmasına bir değer yargısı yüklemek zorunda değiliz. Gerçeklik bu. Otuz yıl önce nadirattan olan bir tecrübe, bugün yadırganması tuhaf olan bir tecrübe halini aldı. Ve bu değişim ülkenin belirli coğrafyalarında gerçekleşti.
Bu değişimin bu kadar kısa sürede gerçekleşmesi, benim açımdan tahmin edilebilir bir şey değil. Daha mühimi, böyle hızla bu çapta bir değişimin gerçekleşmesinin sayısız yan ürünü olmamasını beklemek hayalcilik olur. O yan ürünlerden —muhtemelen en önemlisi olmayan— birisi, değişime karşı muhafazakâr bir direncin zuhur etmesi oldu. “Muhafazakâr” derken politik bir tasnif yapmıyorum, sosyolojik/kültürel bir gerçeklikten, değişime gösterilen dirençten söz ediyorum. Her seviyedeki dirençten… Yani bir uçta “eyvah kadınlar sokağa düştü, bir yolunu bulayım da kızımı okula yollamayayım” noktasından, diğer uçta “aman kızım kendini zührevi hastalıklardan veya istenmeyen gebeliklerden koruyabiliyor musun” noktasına kadar geniş bir yelpazeden…
Kadınların sırtında yükselen AKP’nin bilhassa Gezi sonrasında girdiği çıkmaz sokakta sırtını yasladığı en önemli duvar, bence, bu muhafazakâr direnç idi. Giderek elinde hiçbir şey kalmadı ve sadece bu muhafazakâr dirence yaslanıyor/du. Tahminim oydu ki, kadınların hızla sosyal hayata katıldıkları yerlerdeki değişim, Anadolu’nun ortasında ve kuzeyinde direnci pekiştirecek. Dolayısıyla AKP kan kaybederken, güçlü olduğu yerlerde tutunmayı sürdürebilecek.
Öyle olmadı.
Şüphesiz Erdoğan’ın kayıp haritası sadece kadın meselesiyle açıklanabilir bir şey değildir. Ancak günümüzde sadece Türkiye’yi değil bütün dünyayı ırgalayan esas hadisenin kadının statüsündeki olağanüstü hızlı değişim olduğunu düşünüyorum bir yandan. Öte yandan AKP’nin son dönemlerde uyguladığı politikaların esasen Orta ve Kuzey Anadolu’nun lehine olduğunu düşünürsek, kadın meselesinin bu değişimin esas determinantlarından biri olduğunu söylemek abartılı olmaz.
Başa döneyim.
Eğer muhalifseniz, siyasal iletişim niyetine attığınız taşlar esas kuyuyu doldurmakta hiçbir işe yaramadı/yaramıyor. Dolayısıyla bu akşam sandıklar açıldığında kaybeden tarafta olmanız sürpriz olmaz. Buna mukabil, seçimi kaybedecek olursanız da enseyi karartmayın. Çünkü eğer Orta ve Kuzey Anadolu’nun kadınları mevzi kazanmaya başladıysa, Türkiye sizin istediğiniz istikamette değişmeyi sürdürecek demektir.
Eğer Erdoğancı iseniz, galip ihtimal seçimi bir defa daha Reisiniz kazanacak. Ama o kadar sevinmeyin, çünkü kadınların eteklerinin altına saklanarak kazandığınız Türkiye’yi, kadınlar elinizden alacak.