Sırtlanlar ve Aslan
Şimdilerde propaganda metni yazan yazarların bazılarını, köşe yazdıkları zamanlarda pek severek okurdum. Hanidir midem kaldırmıyor. Yine de vazife bildim, tahammül sınırlarımı zorladım, birkaç gün boyunca birkaçını okudum. Bir vakitler seyrettiğim bir belgeseli hatırlattılar bana.
Belgeselde aslan avını yakalamış tam parçalayacakken, sırtlanlar tamamlanmamış bir çember şeklinde onu kuşatmışlardı. Aslanın kendilerinin farkında olmasını sağladıktan sonra, usul usul çemberi daralttılar. Sırtlanları önce pek umursamayan aslan, çember daraldıkça huzursuzlaştı. Uzun süren bir güç gösterisinin neticesinde de, avını sırtlanlara terk edip kaçmak zorunda kaldı.
***
Herhangi biri tek başına aslana meydan okumayı aklına bile getiremeyecek olan malum propaganda yazarları, tıpkı sırtlanlar gibi, birbirlerinin sesinden ve mevcudiyetinden cesaret alıp aslana adım adım yaklaşabiliyorlar. Bu hikâyede aslan, tahmin edebileceğiniz gibi, TSK oluyor.
Eh, geleneksel olarak aslanlığın olumlu, sırtlanlığın ise olumsuz bir algıya sahip olduğunun elbette farkındayım. Ama geleneksel algının sadece yarısına, sırtlanların mide bulandırıcılığına katılıyorum. Çünkü aslan deyince de aklıma, susuzluğunu gidermeye çalışan günahsız kuzuya “suyumu bulandırıyorsun” diye dayılanma hikâyesi geliyor.
28 Şubat’ın netameli günlerine dair sayısız iç bulandırıcı hatıram var. Orta Anadolu kasabalarından birindeki bir resmi törende, “herkes haddini bilmeli” gibilerden bir konuşma yapan Belediye Başkanının arkasından kürsüye çıkıp, “bana haddimi sen mi bildireceksin” diye dayılanan üniformalı devlet memuru mesela… O devlet memurunu, matah bir şey yapmış gibi, ana haber bültenlerinde pazarlayan gazeteci bozuntuları mesela…
Haddinizi kendiniz bilmelisiniz. Yoksa, aslan gibi, sadece gücün kanununa itibar ederseniz, kralı olduğunuzu düşündüğünüz bölgede sırtlan çetelerinin zuhur etmesi gecikmez.
TSK’nın asimetrik bir taarruza maruz kaldığından hiç şüphem yok. Mesele şu ki, mesela 28 Şubat’ta, kerameti üniformasından menkul zevatın gerçekleştirdikleri taarruz da hiç simetrik değildi. Sahi brifinglerle, balans ayarı yaparak filan onca suç işlemiş olanlar ellerini kollarını sallayarak ortada dolaşırken, mutasavver bir darbe iddiası için bunca gürültü koparılmasının manası nedir, siz anlayabiliyor musunuz?
***
Birkaç yıl önceydi. Emekli bir kurmay albay, “geçende bir arkadaşımızın cenaze namazındaydık,” dedi, “cemaatten birileri imalı imalı baktılar, ‘sizin arkadaşınızın cenazesini bile kendiniz kılmıyorsunuz, bize kıldırıyorsunuz’ der gibiydiler.” İmalı bakışlardan pek incinmişti. Torununun ordu evindeki düğününe veya askerî hastanedeki çocuğunun ziyaretine başı örtülü olduğu için gidemeyen kadınların hikâyelerinin milyonlarca kadını nasıl rencide ettiğini ise, aklına bile getirmiyordu. Sanki sadece kendisinin incinecek kadar hassas bir yüreği vardı.
Aslanla sırtlanların dövüşü nasıl neticelenecek bilmiyorum. Bildiğim, kim kazanırsa kazansın kaybedecek olan taraftayım.
Cemalettin N. TAŞCI