Suriye İçin Ne Yapmalı?

Susan Sontag 1968’de Hanoi ziyaretinden Amerika’ya döndüğünde, muhtemel bir Kuzey Vietnam zaferinin, Vietnam, Amerika ve dünya için olabilecek en iyi şey olduğunu söylemişti. Oğlu David Rieff ise Amerika’yı çeşitli uluslararası krizlere müdahale etmemekle, geç kalmakla suçladı durdu. Usta ve usanmaz bir polemikçi olarak, sayısız yazı yazdı. Sonra insani müdahale başlığı altında işlenen işlerin, hayal ettiği neticelere yol açmadığına şahit oldu. Tutum değiştirdi. Namuslu bir entelektüel olduğunu ispatladı, eski kararlılığıyla kendi değişimini ve sebeplerini de yazıyor.

William Easterly bir başka bembeyaz Amerikalı. Dünya Bankası başta olmak üzere birçok uluslararası kuruluşun şişkin ücretli uzmanlarından biriydi. Dünyanın dört bir yanına medeniyet götürme projelerinde neferlik yaptı. Rieff ile hemen hemen aynı dönemlerde, hemen hemen benzer keskinlikte bir viraj aldı. Görev aldığı kurumların yaptığı işleri sorgulayan yazılar yazmaya başladı.

***

Söylemeye bile lüzum yok, Rieff ve Easterly yalnız değiller. “Biriktirdiğimiz bilgi ve zenginliği, onlara sahip olmayanlarla paylaşmamız gerekmiyor mu” diye düşünen, samimi olarak böyle hisseden bir yığın Amerikalı ve Avrupalı var. 1990lı yıllarla birlikte, kendi zengin kamuoylarının dikkatini çekmeyi başardılar. Sivil girişimlerle olağanüstü ölçeklerde maddi ve insani kaynağı mobilize ettiler. Yetinmediler. Oluşturdukları kamuoylarının baskısıyla, hükümetlerin yardım bütçelerinin katlanmasını sağladılar. Yetinmediler. Dünyanın orasında burasında gerçekleşen biçimsizliklere doğrudan müdahaleleri kışkırttılar.

Sonra?

Sonrası malum. Kendi demokratik, müreffeh düzenlerine dünyanın her yerindeki insanlar sahip olsunlar diye ömürlerinin büyük bölümünü seferber eden bu iyi niyetli kişiler, büyük trajedilere sebep olduklarını fark etmeye başladılar. Oluşturdukları fonların Afrika’daki hasta çocukların ihtiyaçlarına göre değil ilaç tröstlerinin ihtiyaçlarına göre yönlendirildiğine, inşa ettikleri kamuoyu baskısının istihbarat servisleri tarafından istismar edildiğine şahit oldular.

***

Türkiye’de biz, Rieff ve Easterly gibiler kadar naif olmadık hiç. Ta en başta bile. Şerbetlenmiştik, yoksa onlardan daha akıllı olduğumuzdan değil. Ama öyle veya böyle, onların vardıkları menzilden biz yola çıkmış sayılırız. Şimdi Suriye bahse konu olduğunda da onlar kadar masum olamayız. Tamam, iyi de…

Denize düşmüş, boğulmak üzere olan bir çocuğu getirin gözlerinizin önüne. Atlayıp çocuğu kurtarabilecek belki de tek kişi taze bir şöhret. En jön bakışlarını takınıp etrafı kesiyor, acaba manzarayı fotoğraflayacak bir magazinci var mı diye. Öte yanda birileri, manzaraya hâkim bir balkonda oturmuş, taze şöhretin tişörtünün üzerindeki kocaman CIA logosu üzerine ahkâm kesiyor.

Halimiz, tastamam böyle. Yakışıyor mu?

***

Suriye, kurulduğundan beri Suriyelilerin değil. Esad, dünya borsasında Suriye hisselerini temsil imtiyazı üzerinden şahsi menfaat sağlayanların sonuncusu. Şimdi de, imtiyazını kimlerle paylaşmışsa onların desteğiyle koltuğunu koruyor. Suriyelilerin menfaati için, behemehâl o koltuktan inmesi gerekiyor. Ama Riefflerin, Easterlylerin içeriden teşhis ettikleri gibi, Esadların başkaları tarafından koltuklarından indirilmesi, zulüm düzeninin sona ermesine yol açmıyor. Bu işi Suriyelilerin yapması lazım.

Lakin Esad’ın karşısında olan Suriyelilerin, Suriye hisselerini millileştirmek gibi bir niyetleri varsa, hiç belli değil. Esad’ın rolünden daha fazlasına talip değil gibiler. Esad’ın koltuğuna oturmalarına kim yardım ederse, imtiyazlarını onlarla paylaşacaklar.

“Suriye hisseleri nasıl millileştirilebilir” sorusu çoktan seçmeli değil. Herhalde bu yüzden, muhtelif XSS’lerle çarpışa çarpışa biçimlenmiş olanların ufkuna girmiyor. Yerine, “Suriye’ye müdahale edilsin mi, edilmesin mi” sorusu konuyor. Ne alakası varsa…

Cemalettin N. TAŞCI

Politik•a•politik sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et