Etiket: Cumhuriyet Projesi

Bahçemiz Bile Yok

Aslı Biçen’in Duvar’daki yazısı çok şey söylemeye imkân sağlıyor. Hepsini herhalde söyleyemem ama birazı bile bir şeydir herhalde. Batı’da bir şey görmüşüz, beğenmişiz —Biçen’in yazısındaki misalimiz güzel bahçeler. İlk reaksiyonumuz, bilgisayarların dilimize soktuğu terimle default reaksiyonumuz, “bizde yoktur, olmamıştır.” İlk anda aklıma geliveren birkaç soruyu sıralayıvereyim: Default değerleri “bizde olmamıştır, yoktur” olan bir özne olarak

Yabancı Kim?

Yıldıray Oğur, sarışın İsveçli IŞİD’çilerin hikâyeleriyle süslediği yazısında, doğru anladıysam, dünyanın çok kozmopolitleşmesi, küreselleşmesi sürecinde Türkiye toplumunun direndiğini ima ediyor. Bence yanılıyor. Direnen toplum değil, devlet. Zaten saf (katıksız), monoton, yabancısız bir toplum fikri bir devlet projesi olarak duhul etmişti bu topraklara. 1. Türkiye’de yabancı görünce tüyleri diken diken olanlar yok, demiyorum. Çoklar. Her türlü

Madımak’ta Ne Oldu?

Bugün 2 Temmuz. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin sayısız kara sayfalarından en karalarından birinin yıldönümü. Bu vesileyle sayısız şey okudunuz, dinlediniz. Muhtemelen sayısız şey de söylediniz. Yeni bir şey söyleyebilecek durumda değilim. Ama ta o karanlık 2 Temmuz günüden beri muhtelif yerlerde söylediklerimi özetleyeyim. İş dönüyor, dolaşıyor, Madımak Otelinin önünde toplanan, sonra bir ara dağılır gibi olan,

Erdoğan’ı Yenmek

Halil Berktay Serbestiyet’te uzun bir yazı dizisi yayınladı (bağlantı, şu ana kadarki son yazıya gidiyor, oradan, önceki yazılara ulaşılabilir). İnsan topluluklarının arınma ritüellerinin tarihini kısaca geçip, Marksizm’le —daha doğrusu Leninizm/Stalinizm’le— kendi hesaplaşmasında uzun uzun oyalandı. Ben şöyle anladım: Marks devrimden sonra burjuvazinin geri dönebileceğini düşünmemiş, en azından önemsememişti. Bu ihtimali problem haline getirip işi çığırından

Meselemiz Narsisizm mi?

Ümit Kıvanç P24’te Barbel Wardetzki’nin kitabından yola çıkarak üç yazı kaleme aldı (bağlantı sonuncu yazıya ait, oradan, öncekilere ulaşılabilir). Kitaptan çok etkilenmiş görünüyor, en azından günümüzü anlamak için çok işe yarar bulduğunu söyleyebiliriz. Yaptığı alıntılarda öyle etkileyici bir yan bulamadım. Belki de entelektüel dürüstlük adına mütemadiyen alıntı yapması, aksi halde son derece baştan çıkarıcı olan

Doğurmak / Değişmek

Nezih anlattı, bir Hintli yazar, kitabının girişinde, “Hindistan için ‘gelişmekte olan ülke’ deniyor, öyle değil” demiş mealen, “Hint medeniyeti ölüyor.” Uzun ve sancılı bir ölüm sürecinin bir safhasında olduğunu iddia etmiş Hindistan’ın… Esasen Hindistan’da şimdi olup bitenin nasıl adlandırılması gerektiğine dair, bundan mesela üç yüzyıl sonra yaşayacak olanlar daha sağlıklı tespitlerde bulunabilecekler. Meselemiz, meselenin adını

Paradigma

Paradigma, görünür olandan dolaysızca teşhis edilebilir bir şey değil. Kendisi görünmez, adeta transparan. Mevcudiyeti ve vasıfları hakkında ancak görünür olan üzerindeki tesirleri marifetiyle çıkarımlar yapılabilecek bir şey. Böyle bakarsak, Kemalist paradigmayı altı okla, altı okun biri veya birkaçıyla irtibatlandırarak teşhis ve tespit etmek yanıltıcı olur. Paradigma, paradigma sahiplerinin ve taşıyıcılarının bile —hatta en çok onların—

Yollar ve İnsanlar

Hikâyenin gerçekliğin ne kadarını yansıttığını bilmiyorum ama rivayet odur ki, Çanakkale Savaşının lojistiğini başarıyla yöneten Behiç’e Milli Mücadelenin de lojistiği emanet edilir. Behiç vazifesini layıkıyla yerine getirir lakin… Yönettiği demiryollarında çok sayıda Ermeni ve Rum, yani gayrimüslim çalışmaktadır ve bu hal de İsmet’i rahatsız eder. İsmet otoritesini kullanarak Behiç’in alanına tecavüz eder, gayrimüslimleri görevden uzaklaştırır.

Difüzyon Hızı

Şükrü Hanioğlu, Sabah’taki köşesinde “veda” etmiş (https://www.sabah.com.tr/yazarlar/hanioglu/2018/12/02/veda). İtiraf etmek gerekir ki iyi dayandılar. Bu vesileyle, veda etmeden hemen önce yazdığı son iki yazıyı, Birinci Dünya Savaşının bitişinin yüzüncü yılı vesilesiyle yazdıklarını kesinlikle okumanızı tavsiye ederim. Bu arada… Utandım. Abuk sabuk gündemlerin peşinde sürüklenip, Birinci Dünya Savaşının bitişinin yüzüncü yılını ıskalamak kabul edilebilir bir şey değil,