Demirtaş yeni öyküler yazmış, biri Gazete Duvar’da yayınlandı. Yayınlanan öyküden anladığım kadarıyla, öykünün münasebetsiz bir kahramanı var. Münasebetsiz? Yani bizim ne yediğimiz ne içtiğimizle, ne tükettiğimizle ilgili “yukarı katlardan” yargıda bulunmaktan imtina etmeyen biri. Bizim görmediğimiz çöplüğü görmüş, “aydınlanmış”, hakkımızdaki bütün hakikatin künhüne varmış, bizim bilmediğimiz “bir şeyi” öğrendiğine göre “her hususta” bizi eğitme hakkını
Demirtaş “içeriden” yazmış. Kimlere? Kendi deyişiyle aktarayım: “Siyaset, kültür, sanat, medya, akademi dünyasınadır sözüm.” Peki, söz neymiş? Buram buram sitem kokuyor yazı. Haklıdır, haksızdır, derdim bunlar değil. Bir yerde diyor ki, “Dahası, korkunun ecele faydasının olmadığını, böyle davrandıkça toplumun çöküşe sürüklendiğini görmüyor musunuz? Elbette görüyorsunuz, sizin uzmanlık alanınız bu; görmek. Ama yine de susuyorsunuz, kendi
Ayıptır. Adam derin fikirlerinden nakış gibi dokunmuş, bin bir emekle yayına hazırlanmış kitabını da koltuğunun altına alıp New York’a, dünyanın yekûn birikmiş dertlerine neşter vurmaya gidecek… Adamın yokluğunu fırsat bilip Ankara’da yıllardır yapmadığınız siyaseti yapacaksınız. Ayıptır. Yüreğiniz yiyorsa adam buradayken açsanız ya Kürt meselesinde muhataplık mevzularını. Yemiyor değil mi! *** Sadece Türkiye’nin değil dünyanın cıvatalarının
19 yaşında bir genç kız düşünün. Biyoteknoloji okumak istiyor. Türkiye’de bu alanda eğitim veren kurumları incelemiş ve hiçbirini yeterli görmemiş. Yurt dışında şurada veya burada eğitim görürse uluslararası bir kariyer için iyi bir başlangıç olacağı kanaatine varmış. Oralara kabul edilmenin yollarını arıyor. Buraya bir virgül koyup işaret edelim. Biyoteknoloji doğru bir tercih midir? Genç kızımızın
Daha önce yazmıştım, bence (a) 31 Mart’a kadar bir İmamoğlu, (b) 31 Mart gecesi bir İmamoğlu ve (c) 31 Mart sonrası bir İmamoğlu var. Dün gece buna, bir de, (d) 6 Mayıs gecesi bir İmamoğlu eklendi. 31 Mart gecesindeki performans müthişti. Dün geceki ise büyüleyici. Çok uzun süredir Türkiye’de bu kadar etkileyici bir siyasi performans
Efendim, sadece Büyükşehir seçimi değil de bütün İstanbul seçimi yenilenseymiş… Hiç değilse açıklanabilir olurmuş. Nasıl olacak da olacak? Evet, aynı zarflara atılan üç pusulanın ikisini kabul edip birini kabul etmemek ekstra bir zırvalık ama… İşte böyle bir haldeyiz, kanunsuzlukların küçüğünü büyüğüyle kıyaslayarak filan… Yapmayın, yapmayalım böyle bir şey. Seçimi yapmakla görevli olan bir heyet, seçimi
Ankara’da AKP-MHP bloku 2014’te mahalli seçimlerde 52,6, 2018’te genel seçimde ise ise 53,5 oy almıştı. İstanbul’da ise bu oranlar sırasıyla 52,0 ve 51,0 idi. Evet, Kürt oyları İstanbul’a kıyasla Ankara’da çok düşük olduğundan, CHP ve İyi Parti oylarının toplamı da İstanbul’da Ankara’ya kıyasla daha düşüktü. Elinizde sadece bu veriler olsa ve Kürtlerin de CHP adaylarını
Galiba İngiliz gazetelerinden biri, geçenlerde, “ne kadar popülistsiniz” türünden bir test yayınladı. Sorulardan biri, “insanların politik tercihlerine bakarak iyi veya kötü olduklarına karar verir misiniz” gibi bir şeydi. Yani dün görücüye çıkardığım “insanları fikir taşıyıcısı olarak görme” kavramlaştırması benim icadım değil. O testten ilhamla ürettiğim bir şey. Esasen “insanları fikir taşıyıcısından ibaret görme” demem gerekirdi.
Karacisim Işıması (blackbody radiation), 1800’lerin sonlarında, dönemin fiziğinin çözemediği birkaç “ufak” problemden biri gibi görünüyordu. Daha ortada izafiyet ve kuantum teorileri yoktu ama dönemin fizikçileri âlemin sırrını çözdüklerini zannediyorlardı. Anlaşılıyor mu, vurgulamak gerekiyor mu? Bir “Fizik Ansiklopedisi” tahayyül edin, fizik başlığı altında bugün tasnif ettiğimiz bilgimizin tamamını içine koyduğumuz bir ansiklopedi. O ansiklopedinin şimdiki halinin