Herhalde otuz yıl olmuştur, ani bir aydınlanmayla fark ettim ki, girdiğim hemen her tartışmada muhataplarım ile aramdaki anlaşmazlığın zemininde bir kavramlaştırma farkı yatıyor. Mevzu ister futbol, ister sosyoloji, ister siyaset, ister ekonomi olsun, muhataplarım genel olarak hal üzerine konuşuyorlar. Ben ise her şeyi bir “oluş” halinde görüyorum. “Akış” halinde… Filanca maçın neticesi beni çok ilgilendirmiyor,
Yıldıray Oğur Ankara Nasıl Alabama Oldu diye sormuş. Yazısından anladığım kadarıyla Ankara Alabama olmamış. Bu tespiti yaparken Alabama’da siyah düşmanlığının devlet tarafından organize edilen bir faaliyet olmadığını, sivil bir nefretin tezahürü olduğunu varsayıyorum. Ankara’da yaşanan şey ise, pek de sivil bir inisiyatif gibi görünmüyor. Oğur’un işaret ettiği Ekşi Sözlük başlığına girdim. Faşist, ırkçı, kasabalı kesimlerin
Geçen gün adı mühim değil biri, piyasa konusunda söylediğim her şeyin fazla iddialı olduğunu, eğer devletler benim temenni ettiğim gibi zayıflarsa denetimsiz kalan aç kurtların hepimizi “ham” yapacağını söyledi. 2008 krizini misal verdi. Doymaz adamlar piyasada akıldışı işler işlemişler, sayısız insanı dolandırmışlardı. Sonra bütün pisliği devlet temizlemek zorunda kalmıştı. Eğer o doymaz insanları frenleyen bir
Budur yani… Alper Görmüş, Don’t Look Up filminin en önemli vurgusunu keşfetmiş: “Evet, filmin en önemli vurgusu buydu bence: 21. Yüzyıl dünyasında -söz konusu olan kendi hayatları bile olsa- insanların dikkatini bir şeye çekmenin yolu, o şeyi bir yolunu bulup eğlenceli kılmaktan geçiyordu.” Yeni yılın bu ilk yazısı bir hayli uzun bir yazı olacak. Bazı
Sezar’ın, “Roma’da ikinci adam olarak kalmaktansa, bir köyde lider olmayı tercih ederim” dediği rivayet edilir. Theodora’nın da, Nika isyanları sırasında sıvışmayı düşünen imparator eşi Justinian’ı, “kraliyet moru, en asil kefen rengidir” diyerek frenlediği… Böyle insanlar var. Aralarından pek azı Sezar veya imparatoriçe olabiliyor. Diğerleri ya Sezar veya Theodora olmak için dövüşürken telef oluyor veya kaderlerine
Ümit Kıvanç geçenlerde şöyle şık bir yazı yazdı. Yazıda son derece ekonomik bir biçimde hikâye edilenlere ilave edebileceğim hiçbir şey yok. O hikâyenin son derece mühim, üzerinde düşünülmesi gereken bir hikâye olduğundan da hiç şüphem yok. Ve lakin… Kıvanç’ın veciz bir biçimde kurduğu evrene paralel bir evren daha var: Dantellerin, mangalların evreni. O paralel evrende
Avukat bir kadın twitter hesabından paylaşmış: “Yıllar önce 21 yaşında çarşaflı bir kadına barodan avukat olarak görevlendirilmiştim. Buradaki çarşaf vurgusu tamamen bağlı bulunduğu tarikatle ilgilidir ve kesinlikle ayrımcılık içermemektedir. Yanlış anlaşılmak istemem. Kadın 8,5 aylık hamileydi. Kadının eşi bir camide imamdı ve hamile olduğu halde kadını tekmeleyerek dövmüştü. 20 aylık büyük kızını da annesinden koparmış
“Tarihin yırtıldığı dönemde yaşıyoruz” deyip duruyorum, malumunuz. GameStop diye bir şirket var, teknolojideki değişim sebebiyle büyük ölçüde değer kaybetmiş. Büyük sermaye, risk fonları marifetiyle, şirketin daha da değer kaybedeceğine bahse girmiş. Girdiği bahsi kazanması için de şirketin sahiden değer kaybetmesi gerekiyor, aşikâr değil mi! Eh, bu tür büyük bahisler şansa bırakılmaz, ne lazımsa yapılır. Şimdiye
Cumhur NYT’nin Opinion köşesinde yayınlanmış, Mariana Mazzucato hanım tarafından kaleme alınmış olan bir makaleyi paylaşmış. Adını görünce hevesle okumaya başladım: “Capitalism Is Broken. The Fix Begins With a Free Covid-19 Vaccine.” Kapitalizm bozulmuş. Onarılması imkânsız da görünmüyormuş, geliştirilecek Covid-19 aşısı herkese bedava sağlanırsa… Oradan bir başlanırsa… Servisten çıktığında kız gibi olacağını (e evet, bu deyimi
Netflix’te BuzzFeed yapımı Follow This adlı bir dizi var. Her bölümde, akla gelmeyecek mikro kültürlerden birini, kendilerince, görünür kılmaya çalışıyorlar. İlk sezonun bir bölümünde mesela “Erkek Hakları” diye bir bölüm var, hakkında saatlerce konuşulabilir. Ama daha önce… Bir biçimde —mesela bir kasırga ve/veya nükleer saldırı gibi doğal veya insan eseri— bir kıyamet gerçekleştikten sonra hayatta