Ertuğrul Özkök, “Hazreti Xennt ve karanlık dinin son peygamberinin son yemeği” başlıklı bir yazı yazmış. Kendisi mi spot olarak başlık altına çıkarmış, T24’ün işi mi bilemem ama başlığın altında, “Xennt gerçekten bir internet peygamberi midir? Kapkaranlık bir yeni dinin vahiycisi midir?” filan diye gevelemiş. Soru formunda… Sonuna soru işareti konmuş yani, yerseniz. Yani başlıktaki yargıç
Ertuğrul Özkök yine küçücük simgelerden devasa çıkarımlar yapmış. Benim de yine itirazım var. Birincisi… Bir düşünce deneyi yapalım. Feyza Erbaş’ın malum paylaşımını o değil de mesela “modern” —ve istikbal vadeden— bir dizi oyuncusu yapmış olsaydı, sizce Feyza Erbaş’ın aldığından daha farklı tepkiler mi alacaktı? Bence hayır. Millet burnundan soluyor, iktisadi durumun toplu taşıma ücretleri üzerinden
Ertuğrul Özkök, Galata’da açılacak bir otelin lansmanından övgüyle söz etti. Ben de bir videoda mevzuu, dünyanın hallerinin bir göstergesi olarak zikrettim. Neymiş “yaratıcı sunum”? Otelin “kokusu” ile alakalı olarak kendisiyle anlaşmaya varılan şirket, Galata bölgesinin çok eskiden (herhalde insan yerleşimi yoğunlaşmadan öncesi kastediliyor) incir ağaçlarıyla kaplı olduğunu “keşfetmiş”. Dolayısıyla otelin lobisi incir kokacakmış. Ama odalar?
Ertuğrul Özkök’e tek başına bile katlanmam zor. Rasim Ozan Kütahyalı bahse konu olunca zorluk artıyor. Nagehan Alçı radara girince daha da artıyor. Dolayısıyla üçünün bir arada kadraja girdiği bir programa katlanmak imkânsızlaşıyor. Yine de, Kütahyalı’nın Özkök’le uğraştığını anlattığı bölümü izledim —memleket sevdası insana neler yaptırıyor. Mevzuun muhtevası çok da seksi değil. Kütahyalı birileri ile bir
Sanık sandalyesine oturtmaya çalıştığım kesimler hakkında fazlasıyla müsamahasız olduğum hissine kapılabilirsiniz. Öyle olmadığını iddia edecek, bunu da memleketin medya düzeni ile örneklendirecektim. Alper Görmüş, muhalefetin operasyon görünümlü Gara trajedisine gösterdiği reaksiyona altlık olsun diye 90’ların medya düzeninden bir hatıra paylaşmış. İlaç gibi geldi. Bence okumalısınız. Neymiş? Devletin musluklarına yanaşık parselleri kapmış olanlar akla sığmaz şımarıklıkları
Gezi, benim açımdan, hiç beklemediğim bir şeydi. Hayatım boyunca şahit olduğum onca şey içinde, muhtemelen, gerçekleşmesine en çok şaşırdığım birkaç şeyden biri… Ama başlangıcının üzerinden 24 saat geçmeden ne olmakta olduğunu hissettim. Saygı duydum. Minnet duydum. Bugün Gezi hakkında dile getirilen olumlu görüşlerin hemen hepsini, daha o ilk günde dile getirdim. Kendimi sevmeyi severim de,
Aşırı, yersiz ve biçimsiz kullanıldığından, bugün başörtülü kadınlar mevzuunun kabak tadı verdiğinin farkındayım. Ama yirmi yıl önce —yirmi yıl öncesine kadar uzun süre— gerçek bir problemdi o. Memleketin biricik problemi değildi, hatta en can yakıcı mevzuu olmamış da olabilir. Ama onun serencamı üzerinden birçok derdimizi deşifre etmek hâlâ mümkün. Birileri genç kızlara, “hem başınız örtülü
Vox’da Sean Illing, The Meritocracy Trap kitabının yazarı Daniel Markovits ile bir söyleşi yapmış. Bence günümüzün bütün sosyolojik ve politik fay hatlarının haritasını, bu söyleşiden yola çıkarak çıkarabiliriz. Anladığımız kadarıyla Yale Hukuk profesörü Markovits kitapta, (a) toplumlarımızın meritokratik olduğu –yani kişilerin toplumsal hiyerarşideki pozisyonunun kendi yetenek ve becerilerine endeksli olduğu– iddiasının çok da geçerli olmadığını
Malum programdan sonra “Ahmet Hakan intihar mı etti” ve/veya “neden intihar etti” soruları ortalarda dolaşıp duruyor. Bence sorular uygunsuz. Ahmet Hakan intihar filan etmiş değil/olamaz. Çünkü… Zaten mevta idi. Ahmet Hakan’ın vasıfları, tercihleri ve saireden söz etmiyorum. Ahmet Hakan bir bünyenin bir organı idi ve o bünye mevta idi. Ve bünye derken de sadece Hürriyet
Cumhuriyet gazetesinde yangın çıkmış —yok gerçek bir yangından söz etmiyorum, mecazi manada (https://odatv.com/kusmami-ve-ogurmemi-durduramiyorum-29111807.html). Yangına yol açan kıvılcım, Bartu Soral adında bir köşe yazarının iki yazısından kaynaklanmış. Allah, Allah! Kimmiş ki bu, hiç duymamışım. Googlellayınca, önce “artistik” fotoğraflarıyla karşılıyor sizi Bartu bey. Hani “adamı tanımasanız da olur, ben size icap edeni söylerim” türünden fotoğraflardan, şöyle kollarını