Dün yazıyı bitirirken “Bırakın dağınık kalsın kardeşim. Dünyayı düzeltivermeye kalkmayın, onun yerine Sümerlerden daha uzun ve sağlıklı yaşadığınız, çocuklarınız manasız hastalıklar yüzünden ölüvermediği, romanlar yazıp okuyacak kadar boş zamanınız olduğu için ‘mutlu olun’.” paragrafını, son anda —yazının bütünlüğünü bozmayı göze alarak— koydum. Hınzırlıktan… Sazanların “işte aramızdaki fark bu, biz başkalarının derdiyle dertliyiz, daha iyi bir
Ümit Kıvanç, Britanya Tıp Birliğinin bir genelgeyle triyaj yetkisini hekimlere devretmesi üzerinden, medeniyetimizin iflasını ilan etmiş. Suçluyu da teşhis etmiş —zaten o suçlu hep elinin altında, araması gerekmiyor. Önce… Solunum cihazı yetersizliği sebebiyle triyaj ihtiyacının hâsıl olması, evet, Kıvanç’ın öfkesini, hatta daha fazlasını haklı çıkaracak kadar büyük bir basiretsizlik. Hele ki benzer bir şeyin Türkiye’de
1970’lerin ilk yarısında olmalı, bir roman okumuştum. Nasıl etkilendiğim hesaba katılırsa, romanın da, yazarının da adını hatırlamıyor olmam tuhaf. Mevzu ABD kırsalında geçiyordu. Ana yollardan uzak bir köyde… İlk anda bakıldığında, tamamen kendisine yeten köy, dönemin ruhuna uygun bir tür cennetti. O dönemlerde sosyolojik adalarda, içinde yaşadığımız biçimsiz sosyal düzenin alternatifini yaratmak ve o alternatif
Bir yakınınız yaşlılıktan —veya kan kanserinden— vefat etse, içiniz yanar. Ama mesela sıtmadan vefat ederse? Burkina Faso’da da insanlar muhtelif sebeplerle ölüyor ve hep ölüyordu. Bu sebeplerden biri de, mesela bundan üç yüzyıl önce de, sıtma idi. Aslında Burkina Faso’ya da, üç yüzyıl önceye de gitmeye lüzum yok, yüz yıl önce de, dünyanın hemen her
Uzun süredir, içimin kaldırmayacağı şeylere gözlerimi kapatıyorum. Bu hafta mesela, Fatih’te dört kardeşin intihar ettiği hadise hakkındaki haber başlıklarının altını hiç okumadım. Benzer şekilde Aksaray’da otistik çocuklarla ilgili haber başlıklarının altını da… Sırrı ilki hakkında değil ama ikincisi hakkında okumamı telkin etti. Bu sabah da, mide bulantımı bastırıp mesele hakkında malumat sahibi olma niyetiyle kaktım.
JP Morgan’dan öğreniyoruz ki doların ayrıcalığı aşırıya kaçmış, böyle sürmeyecekmiş. Doların rezerv para statüsü bitebilirmiş —daha önce benzer statüye sahip paraların başına gelenler doların da başına gelebilirmiş yani. Filan. Yeni laflar değilse de mühim laflar. Ama işaret etmek istediğim husus başka. Analizden öğreniyoruz ki, 2015-30 arasında dünyadaki tüketim 30 trilyon dolar kadar büyüyecekmiş. Bunun sadece
Daha önce mutlaka söz etmiş olmalıyım, Frank Close’un Lucifer’s Legacy —The Meaning of Asymmetry (Şeytanın Mirası — Asimetrinin Manası diye çevrilebilir herhalde) adlı bir kitabı var. Müthiş misallerle dolu, müthiş ufuk açıcı bir kitap. Türkçeye çevrildiyse haberim olmadı. Bahsi geçen kitabı okumadan önce de Platon’la, simetriyle, bu kavramların muhtelif türevleriyle ilişkimi çoktan dondurmuştum, kavgalıydım. Ama
Benim açımdan eşitlik, herkesin kendi kayığı olmasından ibaret. Tepesinin tası atan, kayığına binip… Artık neyi göze alabiliyor, neye gücü yetiyorsa… O da nadiren olan bir şey. İnsanların çok büyük çoğunluğu, kayıklarına bir defa bile binmeden hayatlarını tamamladılar. Bundan sonra da öyle olacak. Küçük bir azınlık, çok küçük bir azınlık, kayıklarına binip, kıyı kıyı gidip, az