Etiket: İran

Ayasofya Bahane

Fatih’in bedduası ortadan kalkmış, “Ayasofya’nın dirilişi Mescid-i Aksa’nın özgürlüğe kavuşmasının habercisi, dünyanın dört bir yanından Müslümanların fetret devrinden çıkış iradesinin ayak sesi” imiş. Eh, işin gerçeğine her isteyen kolaylıkla erişebilir, Müslümanlar fetret devrine, Fatih’in bedduasına sebep olduğu söylenen şeyler yapılmadan, yani Ayasofya ibadete kapatılmadan önce girmişti. Yani Ayasofya ibadete kapatıldı, Fatih’in bedduası hak edildi de

Ellerimizi Yıkadık, Sonra?

On yıl kadar önce bir roman yazmaya teşebbüs ettiydim. Fonda Maya takviminin sonu safsatası, onun önünde bir virüs salgını… Salgının üzerine, virüsün bir biyolojik silah olduğuna dair bol miktarda komplo teorisi sosu… Esas derdim, gerçeklik hakkındaki bilgimizin gerçekliği nasıl inşa ettiği ve… Daha mühimi, o bilgi en yalın gerçekliğe, yani doğrudan kendi hayatlarımıza çarptığında, mevcut

Marifet Değil

Amin Maalouf’un Uygarlıkların Batışı’nı okudum, ciltlerle yazılacak mevzu çıktı. Şu gelir ve servet dağılımı hakkında —daha doğrusu eşitsizlik denen şey ile dünyanın mevcut halinin ilişkisi hakkında— da yazmak istiyorum, Işık’ın yardımıyla bir hayli malzeme birikti. Ama gündem, malum. Esasında Amin Maalouf’tan çok uzaklaşmak zorunda da değiliz. İçinde yaşadığımız coğrafyanın, kültür ikliminin son yüzyılda yaşadıklarını iç

Türkiye’nin Gücü

İddia edip duruyorum ki, bugün Türkiye’de böyle bir rejime maruz kalmamıza —bu kadar zıvanadan çıktığı halde rejimin arkasındaki desteğin sürmesine— yol açan, memleketin okumuş çocuklarının tutumları oldu. Ahaliyi hiç beğenmeyen, ahali için neyin doğru olduğunu söyleyip durduğu halde bir türlü yapılmamasına içerleyen, “bu memleket adam olmaz azizim” deyip duran, “hâlbuki ben geçende yurt dışına çıktığımda

Elazığ’dan Sonra

Elazığ’da bir deprem oldu. Resmi verilere göre 41 kişi hayatını kaybetti. Her biri, geride bıraktıkları için, dünyada hayatta olan milyarlarca insanın muhtemelen hepsinden kıymetli 41 kişi… Geride kalanlara sabırlar dilerim. İnsanın, insan hayatının sayılara indirgenemeyecek kadar kıymetli olduğunu bilmeyecek kadar nobran biri değilim —öyle olmadığımı zannediyorum. Ama… Benzer ölçekte bir deprem eğer yüz yıl önce

Kısaca

Türkiye’de mutlak güç sahibi gibi görünen Erdoğan, Suriye’de maceralara tevessül ediyor. ABD’de Amerika’nın kasabalılarının sağlam desteğine sahip olduğu iddia edilen Trump, Süleymani’yi öldürtüyor. İran’da mutlak kontrol sahibi olduğu iddia edilen rejim, Irak’taki ABD üslerini vurarak seksen küsur Amerikalıyı öldürdüğünü öne sürüyor. Ne oluyor? Başkaları mezkûr aktörlerin ne kadar güçlü olduğunu düşünüyor olursa olsun, kendileri kendilerini

Müzayede

Beni heyecanlandıran mevzulara devam etme niyetindeydim. Ama malum… Hadise Irak’ta geçiyor, cinayet Irak’ta işlendi. Katil Amerikalılar. Öldürülen ise İran generali. Sahne bir polisiye romanda kurgulanmış olsa, okur olarak yükselen gerilimin tam tamlarını işitmeye başlarsınız, yerinizde doğrulursunuz. Hadise otuz yıl önce gerçekleşmiş olsaydı, petrol fiyatları fırlar, borsalar çöker, dünyanın dört bir yanında herkes —yüreği tetikte— bir

Muhasebe

Başlamadan belirtmem gerekiyor ki, silahların susması, eğer susamıyorlarsa hiç değilse silah seslerinin seyrelmesi, benim açımdan sevindirici. Kimin kazanıp kimin kaybettiği sonraki mevzu. Silahların susması, elbette, insanların ölmeleri ihtimalini azalttığı için önemli. Ancak bu defa da ölüme –veya tersinden hayata– lüzumundan çok mana yüklemiş olmak istemem. İnsanlar yaşar ve ölür. Mesele şu ki silahların susması, insanların

Amerikan İç Savaşı: Trump Müesses ABD’ye Karşı

Büyük resim görücüler demişti, ABD’nin istediği olur. Eh elinde dünyanın dört bir yanında meşum operasyonları müthiş bir performansla planlayıp gerçekleştiren bir CIA varsa, dünyanın her ülkesinin başına istediğini getirip yerleştirebiliyorsan, bugünleri ta kırk yıl önceden planlamışsan, şimdi de yüz yıl sonrasını planlıyorsan… Kim tutar seni, öyle değil mi! Öyle bir ABD, öyle bir CIA yok.